Baskın Oran

Ermeni Tasarıları nasıl önlenir?

Hayatımda ilk defa, ABD’de duymuştum.

Yıl 1964. 18 yaşındayım, AFS bursuyla bir yıllığına gitmişim; sınıftaki sevimli bıçkınlardan Bob Harabedjian bir okul çıkışında, o sıralarda piyasaya yeni sürülmüş Mustang’inin penceresinden yarı beline kadar sarkıp seslendi: “Seni seniii! Bizimkileri kesmiş ha, sizinkiler?!”

Ne diyor bu, diye ben boş gözlerle bakakalmışken, yanına yeni sevgilisi biniyordu, “Boş ver, bişey değil” dedi ve gözlerden ırak bir yere doğru lastikleri gıcırdatarak gazladı. Ben de boş verdim. Anında unuttum gitti.

Bizim Bob’un çocukları unutmamış olacak ki, 65 milyonluk Türkiye her seferinde bu tasarıların kuyruğunda çarpılıp duruyor. Hem de öylesine ki, başka bir dış politika konusuyla uğraşamamacasına. Dışişleri ve devlet mekanizması şu anda bu nafile meseleye kilitlenmiş durumda.

Şimdi, bir de 34 maddelik eylem planı çıktı. 23 Eylül tarihli Milliyet’te yayınlanan maddeler şöyle: 1) TBMM’de ABD’yi kınayan bir karar alınması; 2) Çekiç Güç’ün süresinin uzatılmaması; 3) Irak’a yakınlaşma politikasının hızlandırılması; 4) Kıbrıs politikasında işbirliği yapılmaması; 5) ABD’nin insan hakları alanında yapacağı telkinlerin dikkate alınmaması; 6) Savunma projelerinin iptal edilmesi. Tümü de, 111 milyar dolar dış borç ve insan hakları sorunu “sayesinde” ekmek-su gibi muhtaç hale getirildiğimiz ABD’yi ifrit etmekten başka hiçbir işe yaramayacak “önlemler”. Hele beşincisi, akıllara ziyan…

* * *

İsterseniz, biraz daha ciddi olalım:

Bu Ermeni Tasarıları filmini “Rüzgar Gibi Geçti”yi sollayacak şekilde durmadan vizyona sokan 3 tane öğe var: 1) Ermeni diasporası (Ermenistan ve Türkiye dışında yerleşmiş Ermeniler), 2) Bizzat Ermenistan Cumhuriyeti, bir de 3) Parlamentoları bu tasarılara konu olan üçüncü devletler. Sırayla tahlil edelim.

Diaspora için bu olay yaşamsal önemde. Çünkü o gelişmiş ülkelerde kimliklerini korumaları ancak böylesine “milli” bir meseleye asılarak mümkün oluyor; aksi halde eriyip gidebilirler. Yani, siz Türkiye olarak ne yapsanız, diasporayı bu “dava”dan vazgeçiremezsiniz.  “Ermeni Soykırımı” konusu, diasporanın sebeb-i hayatıdır.

Ermenistan Cumhuriyeti için konu şu sırada çok önemli, çünkü büyük ekonomik sıkıntıda. Milliyetçilik denilen ideoloji zor durumlarda yeşerir: Savaş, bunalım, işgal, tehlike, ve saire. Ermenistan bu kadar sıkıntıda olmaya devam ettiği sürece bu tasarıların ardından çekilmez. Çünkü liderler dikkatleri dışarı çekmek zorundadır. Üstelik, üzerinden geçen bir hava koridoruna izin vermek dışında, Türkiye bu ülke ambargo uyguluyor ve bu da ekonomik sıkıntıyı azdırıyor.

Gelelim üçüncü devletlere. Bunlar bu işten muazzam kârlı! Çünkü Ermeni kökenli seçmenden oy almanın en masrafsız ve en sağlam yöntemi bu. Bu yüzden, diaspora susmadığı sürece buradaki politikacılar da konuşacak. Onlarca devlet, bunların içinde yüzlerce yerel yönetim ve binlerce politikacı var. Hangi birine yetişeceksin? Nefes nefese, koş babam dilimiz dışarıda koşalım…

Üstelik, bu ülkelerdeki firmaların da müthiş işine geliyor. “İhaleyi bana verirsen Ermeni tasarılarına karşı çalışırım” pazarlığı yapıyorlar, biz de bu ihale-tasarı denklemiyle kendi büyük icadımız diye övünüyoruz!

Aynı şey hükümetler için daha bile geçerli: “İhaleyi benim firmama ver, Ermenileri bu sefer susturayım” diyorlar. Bu işi, affedersiniz, enayi kumbarası haline getirdiler. Türkiye’yi fellik fellik oynatmak için gelsin bir Ermeni tasarısı, geçemesin, ondan sonra bir tane daha gelsin, hep böyle devam etsin: Ne öldür, ne ondur, cebin dolsun. Büyüklerimizden duyardık: “Yahudi’yi öldürmektense, korkut daha iyi!”. Şimdi bizim için söylüyorlar…

* * *

Bu tahlilden çıkan sonuçlara gelelim:

Diaspora ve ona bağlı olarak işleyen üçüncü devlet politikalarına söz anlatmak mümkün değil.

Kalıyor, bir tek, Ermenistan. Onu bu yoldan çevirmek için 2 yöntem var. Birincisi, sertlik. Yani hava koridorunu da kapatmak, hatta, bazılarına göre, Kara Kuvvetleri Komutanını sınıra gönderip konuşturmak. Yani, “Erivan’a Suriye Taktiği”!

Oysa bu yapıldığında, Suriye dımdızlaktı. Hâmisi SSCB batmıştı, ABD’nin terörist devlet listesindeydi, başkanı ölmek üzereydi, İsrail’le başı dertteydi, ve saire. Ermenistan ise, şu anda orada üsleri ve askerleri bulunan Rusya tarafından korunuyor, İran’dan büyük himaye görüyor, ABD’nin de muazzam sempatisine sahip. “Erivan’a Suriye Taktiği” uygula da, Ermenistan’ı iyice mazlum hale sok, bak daha neler oluyor.

İkinci yöntem, diyalog. Başta gizli, sonra açık. Merak etmeyin, Koçaryan yanaşır; Azerbaycan yüzünden kadrini bilemediğimiz Ter Petrosyan iktidara ilk geldiğinde çok daha bağnazdı. ABD’deki Mustang’li çıtkırıldım diaspora gençleri kimliklerini yitirmeyecekler diye, Ermenistan’daki yaşlı insanlar soğuktan ölmek istemiyor. Onlar da askerî bakımdan Rusya’ya, kuru ekmek için de İran’a muhtaç olmaktan kurtulmak istiyor. Artık kalkınmak istiyor ki, bu Trabzon serbest limanı olmadan olmaz. Üstelik, Hrant Dink’in dediği gibi “Kuyunun 1915 m. dibinde” kalmaya çalışmak çekilir şey değil. Ermenistan diasporaya sus derse, diasporanın konuşmaya devamı biraz tuhaf olur.

Yeter ki, 1964 yılındaki Baskın’ın cehaletini 2000 yılında artık aşalım. Bu işten sadece üçüncü devletlerin ekmek yediğini artık görelim. Mukatele’den (“öldürüşme”) Ermenilerin oransız derecede daha fazla  zarar gördüğünü bilelim ve “Ermeni olayları mı, o da neymiş, Ermeniler bizi öldürdü!” saçmalığından vazgeçelim, yeter. Özürmüş, tazminatmış, toprakmış; Ermenistan’la diyalog kurulduğu anda bunlar sadece paranoyadır.

Bir de, hükümetteki iki profesör dostumuzun yaptığı gibi yapıp da, “Sonra, gayrımüslim vatandaşlarımıza hak vermediğimizi sanırlar” gerekçesiyle, kendi Ermenilerimizin Lausanne’daki haklarını tam olarak verme girişimlerini engellemeyelim. Dışarıdaki bu filmi vizyondan kaldırmanın yolu, kendi Ermenilerimizi mutlu etme noktasından “start alıyor”; bunu artık ne olur idrak edelim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı