Hani ne derler, Allah sonumuzu hayra çıkarsın. Dış ve iç politika açısından ele almadan önce, ikisinin de içinde cereyan ettiği uluslararası ortam’a göz atalım:
Erdoğan 2003-(kabaca)2010 arası başarılıydı, çünkü uluslararası ortam çok uygundu: Döviz ve kredi ganiydi. Barış hâkimdi. AB reformlarına girişmiş Türkiye parmakla gösteriliyordu.
Bugün durum tersine döndü. Trump Çin’le ticaret savaşlarına girdi. İran’la nükleer anlaşmayı iptal etti. Karşılığında İran nükleer silah üreteceğini ilan etti. Trump Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’nı (INF) feshetti, karşılığında Rusya da antlaşmayı askıya aldı. Özellikle Suriye’deki saldırgan tutumumuz ve iç politika perişanlığımız yüzünden uluslararası prestijimiz yerlerde. Wikipedia TC’ye AİHM’de dava açtı, biz de Japonya’ya müdahale ettik üniversitede Kürtçe dersler veriliyor diye…
***
1) Dış politika. Erdoğan 2003-(kabaca)2010 arası başarılıydı, çünkü “komşularla sıfır sorun” ilkesi vardı, TV dizileri gibi “yumuşak güç” unsurları çok ülkeyi çok olumlu etkiliyordu. Tüm Batı dünyası, İslam ile demokrasinin bağdaşacağına bizi kanıt gösteriyordu.
Bugün durum tersine döndü. Y. Zelanda’dan İzlanda’ya kavgalıyız.
Şeriatçı Müslüman Kardeşler’e (İhvan) teslim olmamak gibi bir “günah” işlemiş olan Esat’a fena taktık, ilkemiz “sorunsuz komşu sıfır”a dönüştü. Yetmedi, ne kadar şeriatçı çete varsa bulup Suriye’de “vekalet savaşı”na müdahil olduk ve ayrıca “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı”yla doğrudan girdik. Sonra arkamızda çok sayıda “gözlem noktası” bıraktık; oralardan şehit haberleri gelip durmakta.
Yetmedi, işini dürüstçe yaptığı için Hürriyet’ten kovulan F. Bildirici’nin deyişiyle Libya’da da “vekalet savaşı”na bulaştık. Çünkü Kaddafi’den sonra kaosa düşen ülkede General Hafter, rakiplerine Erdoğan’ın dünürü Bayraktar’ın sattığı SİHA’lardan (silahlı insansız hava aracı) ikisini vurdu, Türkiye’yi düşman ilan etti, gemi ve tesislerine saldırı emri verdi. Oysa biz ihracat yapıyoz. Yaşasın Uluslararası Silah Tüccarı Türkiye.
Korkarak söylüyorum, en azından Sudan’da da çok benzer bir duruma hazırlıklı olalım. Çünkü Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 2 yakalama emri varken Erdoğan’ın davetlisi olarak 2 kez ağırladığımız ve bu arada ülkesindeki Sevakin adasını askerî üs kurmak üzere (Yaşasın Uluslararası Güç Türkiye) bize veren darbeci general Ömer el Beşir darbeyle düşürüldü. Dünür Bayraktar’ın SİHA’ları Sudan’a da satıldı mı, onları da vururlar mı, azzz sonra!
Çok fazla konuşulduğu için, ABD’yle neremizi kimlerden koruyacağı henüz öğrenilemeyen S-400’ler bunalımının harlı ateşini hiç açmıyorum. AB’nin, AK’nin, ABD’nin ve Rusya’nın kınadığı Kıbrıs sondajını, keza.
***
2) İç politika. Erdoğan, Ecevit’in başbakanlığında (DSP-MHP-ANAP) başlayan AB uyum reformlarını 2003-2005 arası büyük başarıyla devam ettirdiydi. Fakat 2010 sonrası esas cıvıyan bu alan oldu:
a) Siyaset: Erdoğan 2014’te cumhurbaşkanı seçildi. 2015’te “Abdullah Gül’cüler”i tasfiye etti. Nisan 2017 Anayasa değişikliğiyle ikinci bir şapka taktı: AKP genel başkanlığı.
Bundan sonrası Tek Adam Rejimi’nin ilanı ve zaten kağıt üstünde kalmış zavallı kuvvetler ayrımının resmen ve tamamen bitirilmesidir. Gazeteci hapsetmeler, Onur Haftası yasaklamalar, avukat bürolarına ve evlere kapı kırmacasına baskınlar, Halfeti ve Ankara’da işkenceler, dur ihtarına uymayan minibüse ateş açmalar, 15 yaşındaki kız çocuğunu 12 gün gözaltında tutmalar, uçuruma giden partisinden ayrılanlara “Ümmeti parçalamaya hakkınız yok” demeler, S-400 rezaletini de FETÖ’ye fatura eden rektör…
Adını anınca içim eziliyor, Kürt Meselesi artık aynen 30’larda (doksan yıl önce) olduğu gibi, sadece silahla “hal” ediliyor. Milli sloganımız: ‘Bugün şu miktarda terörist etkisiz hale getirilmiştir’. Bunun ceremesini Türkiye nasıl ödeyecek, bilen yok.
b) Ekonomi: A. Babacan ve M. Şimşek gibi rasyonel iktisatçıları tasfiye etti. Bu alanda da Tek Adam kendisi oldu.
Korkunç bir kamu israfı başladı ve sürüyor; örneğin Ak Saray son yıl kendi ödeneğinin tam 2 katını harcadı. Korkunç bir nepotizm (akraba/adam kayırma) var; meritokrasi (liyakat) öyle bi sıfırlandı ki bizzat AKP’liler ürkmeye başladı. Erdoğan’ın israf konusundaki tek tedbiri, “İstanbul’a giderken arkamızda sayısız araç oluyor. Niçin herkes ayrı araçlara biniyor? Herkes iki minibüste toplansın” oldu.
Ekonomideki son hukuk dışılık, 1211 s. yasayla atanmış Merkez Bankası (TCMB) başkanının kararnameyle azledilmesi oldu. Görev süresi bitmeye 9 ay kala. Erdoğan’la, “aynı kulvarda olmamak” nedeniyle. Yani, TCMB’nin “kefen parası” tabir edilen İhtiyat Akçesi’ni dibi delik bütçeye aktarmadığı ve faizleri düşürmediği için. TCMB halledilince şimdi 46 milyar TL’lik bu parayı da yandaşlara ve şeriatçı vakıflara üleştirecekler, maaşları ödeyebilmek için de para basacaklar.
2001 krizini atlatmayı mümkün kılan ve Türkiye kapitalizmini rasyonelleştiren özerk kurumların (BDDK; TCMB, TMSF, SPK) çöpe yollanmasıyla, Prof. S. Gürsel’in deyişiyle “90’ların ucube sistemine geri dönüşün işaret fişeği” ateşlenmiş oldu
Prof. Erinç Yeldan uyarıyor: Kriz artık klasikleşmiş fiyat artışları yoluyla değil, doğrudan doğruya işsizlik, düşük talep, düşük milli gelir ve artan yoksulluk olarak tezahür etmeye başladı. Yani artık hem fiyatlar yükseliyor (enflasyon) hem de enflasyon dönemlerinde “yarın fiyatı artar, hemen alayım” diye talep artışı görüldüğü halde talepler düşecek (stagflasyon).
Özet: Halk kitleleri demokrasinin ihlal edilmesine aldırmayabilirler, ama kapitalist iktisadın temel kurallarının bir bir ihlal edilmesi sonucu fukaralaşınca fena tepki gösterirler. Mülkiyeli kardeşim Dr. Mahfi Eğilmez izah ediyor: “Son günlerde moda oldu. Ne zaman demokrasi gelişmenin temelidir deseniz, ‘Çin ve G. Kore’de demokrasi yok, demek ki gelişme için demokrasi şart değil’ diyorlar. İkisi de [hayatlarında demokrasi görmemiş] diktatörlük, ama yıllardır piyasaya saygılı bir biçimde yönetiliyorlar”.
c) Adalet: Yargının fiilen Tek Adam’a bağlanması ve adalet kavramının feci hale getirilmesi sonucu kimileri hayatından endişe etmeye, kimileri de yatırım yapmamaya başladı. Kimse 1 ay sonrasını göremiyor.
AİHM’den ihlal kararları yağmaya başladı. Avrupa Konseyi uyarıyor: “OHAL boyunca hukuka verilen hasarı bir an önce onarınız”.
Silopi’de bir evin duvarını panzerle yıkıp içeri giren, odada uyuyan 6 ve 7 yaşındaki iki çocuğu ezerek öldüren sürücü polis 19.000 TL para cezasıyla kurtuldu.
Çok şanslıydı, çünkü 8 gün sonraki bir haber (06.07.2019), askerî araçla köpek ezerek öldüren bir uzman çavuşun 3.500 TL para cezası aldığını, ayrıca, TSK’den ihraç edildiğini bildiriyordu. Çünkü köpek Ordu’ya ait bir görev köpeğiydi.
***
Bitirmek için: AKP’li Erdoğan niye toparlan(a)mıyor?
Çünkü tutumunu normalleştirirse, bu Tek Adam Rejimi’nin sonu olacak. Çeşitli sebeplerle yapamıyor.