Yazının başlığındaki “devlet” gerçek devlet. “Dövlet” ise, devleti yönetenler; bunlar eski topraklarımıza dağılıp para istiyorlar. Çünkü devletin parası tüketilmiş vaziyette. Buna rağmen Tek Adam Rejimi olmayan parayı yandaşlara dağıtmaya devam ediyor.
Kolay olmasa da, düşüncenizi bir anlığına zorlayınız:
18. Yüzyılın dünya imparatorluğu Fransa’nın bugünkü cumhurbaşkanı E. Macron, ülkenin eski sömürgelerini oluşturan toplam 2,6 milyonluk Denizaşırı Toprakları’ndan (Territoires d’Outre-Mer) birine, ör. Martinique’e gidip “Bana para verir misiniz?” demiş olsun.
Veya, 19. Yüzyılın dünya imparatorluğu Büyük Britanya’nın bugünkü kralı III. Charles, ülkenin eski sömürgelerini oluşturan 2,4 milyarlık Milletler Topluluğu’ndan (Commonwealth of Nations) birine, ör. Kenya’ya gidip “Bana para verir misiniz?” demiş olsun.
Bir de, o zamanların bilinen dünyasında en büyük imparatorluk olan Osmanlı’nın bugünkü mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın (+ adamlarının), imparatorluğun eski topraklarından birine, ör. Suudi Arabistan’a gidip “Bana para verir misiniz?” demiş olsun.
Üçünün de düşünülmesi bile zor, ama üçüncüsü gerçek.
***
Yazının başlığındaki “devlet” gerçek devlet. “Dövlet” ise, devleti yönetenler; bunlar eski topraklarımıza dağılıp para talep ediyorlar. Çünkü devletin parası inanılmaz bir “naaass, naaass” sloganıyla tüketilmiş vaziyette, ama aşağıda geleceğiz, buna rağmen Tek Adam Rejimi olmayan parayı yandaşlara dağıtmaya devam ediyor. Arada, trajikomik olaylar yaşanırken.
(Trajikomik derken, kısaca: Bir cumhurbaşkanı ABD’ye gidiyor, oranın zengin bir iş adamıyla teke tek resmî görüşme yapıyor, yedinci Tesla fabrikanı da gel bizde aç, diyor (tercümesi: kendi arabası Togg’a rakip getirmek istiyor!). Zengin iş adamının yanında getirdiği 2,5-3 yaşlarındaki bebesine, futbol oynanmayan bu ülkede futbol topu hediye ediyor, topu zıplatıyor, “Topla arası iyi mi, pişşt, X, X” diyor. Çocuk babasına sarılmış, arkası dönük . Üstelik, çocuğun babasına da bir hediyesi var: Kendi yazdığı “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabının İngilizcesi. Kendisinden yatırım (para) talep edilen zengin iş adamı bir ABD vatandaşı, hediyelik kitap da başta ABD olmak üzere büyük devletlerin dünya egemenliğini sorguluyor).
***
Olmayan paranın hangi yöntemler kullanılarak tüketildiği önemli. Ama oraya geçmeden önce, son günlerin tüketiliş haberlerinden bir-iki tanesi:
Cumhurbaşkanlığının Haziran 2021’de yayınladığı canhıraş Tasarruf Genelgesine hiçbir resmî kurumun aldırdığı yok. Ör. Millet Bahçeleri için son 2 ay içinde 258 milyon TL harcanmış .
Türkiye’de 22 milyon vatandaş, yani her 4 kişiden biri icralık
Muhalif kanallara ceza yağdıran RTÜK, yandaş bir şirkete “Medya Kullanım Alışkanlıkları Saha Araştırması” yapması için 4 milyonluk ihale vermiş .
Açlık sınırı, asgari ücreti 3.000 TL aşmış .
Belki de en önemli haber: Cüppeli Ahmet Hoca hayat pahalılığına isyan ediyor: “E şimdi biz kesilecek koyun gibi bıçağımız bilenirken hahaha hihihi yapar duruma geldik. Efendimiz, ‘azap bekleyin’ buyurmuştu. Bu hayat pahalılığı, bu enflasyon azap değil de ne?“ .
***
Ve nihayet, gelelim, devletin parasının dövlet tarafından hangi hukuk ve kanun dışı yöntemlerle tüketildiğine.
Devletin hesaplarını kontrol eden bir yüksek yargı organımız var: Sayıştay. Geçen hafta, 2022 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi Raporunu TBMM’ye sundu. Buna göre, devlet borçları %46’lık bir artış göstererek 4 Trilyon TL’yi aşmış. Hazine’nin dövizle verdiği garantilerin tutarı ise 402 Milyar TL olmuş ki, 35 milyon asgari ücrete denk düşmekte. 131 kurum, kredi ve bağış gibi kaynaklarını gizlemiş. Ayrıca, Sayıştay’a doğru bilgi vermekten kaçınan kamu kuruluşlarının 234’ü de bütçe hedef ve gerçekleşmeleri arasındaki farkın nedenini açıklamamış ; güvendikleri dağlar olmalı.
Kamuoyu bu Sayıştay raporlarına en çok Saray’ın harcamaları açısından ilgi duyar; ör. 2023 ortası itibarıyla Saray’ın günlük harcamasının 15 milyon TL’yi aştığını bilir Rapor ayrıca haber veriyor: Cumhurbaşkanlığı’na 2022’de bütçe yasasıyla 3,8 milyar TL ödenek tahsis edilmiş, ama sonradan eklenenlerle yıl sonu ödeneği 5,6 milyar TL olmuş. Üstelik, Saray’ın yiyecek, içecek ve kırtasiye gibi harcamaları gizlenmiş .
Ama biz Saray’ı bırakalım, çünkü Yetkin Report’un tabiriyle bütün Rapor’da “Yolsuzluk izleri tam soruşturmalık”
Bu raporlarda sergilenen uygunsuz durumları yakından izleyen Çiğdem Toker’in hatırlattığı gibi , Sayıştay’ın bulgu ve tespitlerine konu olan bazı olayların yayımdan önceki aşamada sansürlendiği, bazı bölümlerin raporların dışında tutulduğu neredeyse herkesin bildiği bir sır. Toker, çok büyük bölümü kamu ihaleleriyle (yani, yandaşları beslemekle) ilgili olan hukuksuzlukları özetliyor:
Kamu ihalelerinin ilke olarak, açık ihale ve belli istekliler arasında ihale açarak karşılanması gerekmekte. Ayrıca, 4734 sayılı Kanun Md. 21/1/b’de sayılan şartlar gerçekleşmemiş ve bunlara rağmen ve hiçbir gereği yokken pazarlık usulü ihalede ısrar var niyeyse.
İstisnayla hiçbir ilgisi olmayan durumlarda “istisna maddesi”yle alım yapılmış.
İşi küçük parçalara bölerek ihale etme kurnazlığı sergilenmiş.
Kendisinden alım yapılacak gerçek veya tüzel kişinin Kamu İhale Kurumunun internet sayfasındaki yasaklılar listesinde bulunup bulunmadığı kontrol edilmemiş.
***
Rapor, meşhur şehir hastanelerindeki hukuk dışılıkları da yazmış. Özetle şunları tespit etmiş:Yer teslimi yapılmadan inşaata başlanmış. İnşaatı yapan şirket orman arazisini işgal etmiş. Hastaneyi işleten şirket, sözleşme gereği karşılaması gereken kimi enerji giderlerini ödememiş. Şirkete ödenmesi öngörülen garanti tutarları muhasebeleştirilip raporlanmamış. Şirketin getirdiği sağlık ekipmanları depolarda âtıl vaziyette duruyor; bu ekipmanlar kayıtlarda gözükmüyor yani çalınacak olsa izini bulamazsın.
İzmir Atatürk Lisesinde “Kalın” lakaplı bir edebiyat hocamız vardı, (bu “kalın”ın devamı da var ama burada bizi ilgilendirmez) ders sırasında önemli bir hata yaptığımız zaman kükrerdi: “Süpürgenin üstüne pisledin!” Onu hatırladım.
Hatırladım, çünkü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası çoğu alımlarını ihalesiz yapmış. Özel bir sigorta şirketiyle yapılan sözleşmede de 69,8 milyon liralık “mevzuata aykırı ödeme” yapılmış. (Unutmadan: Rapor, henüz Gaye Erkan’ın iş başına getirilmediği Şahap Kavcıoğlu dönemini kapsıyor.)
***
Dövletimiz bu işleri böyle devam ettirdiği sürece, ki artık bunlar “prensip” haline gelmiş durumda, büyüklerimiz daha çoook dolaşırlar dünyayı, yatırım yani para bulmak için. Çünkü yabancı yatırımcı, önünü görebilmek için, yatırım yapacağı devletin “devlet gibi” olmasını şart koşar.
Gezi ve P. Selek davaları işin tam rezaletini çıkardığı için en basitinden söyleyeyim: BM’nin mülteciler için yolladığı paranın İslami Dayanışma Oyunları’na harcandığı ortaya çıktı. Böyle bir “devlet”e kim yatırım yapar yahu? Veya yaparsa, neler ister?
Bu konuda AYM Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın, hepimizin kulağına küpe olması gereken bir sözü var, onunla bitirelim:
“Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmadan bırakın hukuk devletini, aslında devlet bile olmaz”
***
Aynı Bağlamda Güncel Not: Gazeteci Ayşenur Arslan, şu anda üstündeki karanlık devam eden Emniyet’e terör saldırısı konusunda akla takılan çeşitli sorular sordu ve saldırıyı kınadı. Kendisi hakkında ve (programı hemen kaldıran) Halk TV hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “terörü övmek”ten harekete geçti
Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu “Daha dur Rıza, sen de yargılanacaksın!” başlığıyla hakaret üstüne hakaret ve ayrıca tehdit eden bir yazı yayınladı. 82 yaşındaki insan hakları uluslararası uzmanı ve eski AİHM Yargıcı Dr. Rıza Türmen’e hiç sıkılmadan şunları diyor: “Utanmaz insan”, “utanmaz adam”, “yalancı adam”, “rezil adam”. Ve A. Arslan için hemen soruşturma açan ve gözaltı uygulayan Yargımız susuyor.