Önce, bir uyarı: Türkiye’de, adları kolayca karıştırılabilecek 3 benzer kuruluş var: 1) İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK): Benim de üyesi olduğum, Azınlık Raporu’nu üreten kuruluş. Seçilmiş başkanı: Prof. İbrahim Kaboğlu. 2) İnsan Hakları Üst Kurulu (İHÜK): Kimi bakanlık müsteşarlarından oluşuyor. 3) İnsan Hakları Başkanlığı (İHB). Atanmış başkanı Doç.Dr. Vahit Bıçak olan devlet kuruluşu.
Bu son kuruluşun faaliyetlerine çok dikkat. V.Bıçak, Polis Akademisi öğretim üyesiyken İHDK’ye atandı. İlk toplantıda Prof. Kaboğlu’na karşı başkanlık için yarıştı, kaybetti. Onun üzerine İHB başkanı olarak atandı. Bu tarihten sonra İHDK’de çalışma huzuru kalmadı. Kendini, Kaboğlu’yla uğraşmaya adadı. Bir ara, İHDK’nin İHB binası içindeki odasının kilidini değiştirtti ve kurulu içeri sokmadı. Arkasından, Rapor’un “resmî olmadığını” ilan etti. 1996 yılında Urfalı Mehmet Gül’ü evinde öldüren polislerin kusursuz olduğuna ilişkin düzenlenen ve Urfa’ya gidilmeksizin verildiği bildirilen bilirkişi raporundaki üç isimden birinin kendisine ait olduğu biliniyor. Bu davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi tazminata mahkum etti.
***
V.Bıçak’ın son faaliyeti, 1-2 Aralık’ta Danimarka’nın mali katkısıyla Nevşehir’de düzenlediği toplantı. Bu konudaki bilgiler şöyle:
Danimarka, Türkiye’de insan haklarıyla yakından ilgili 90 kadar kişiye/kuruluşa davetiye göndermesi için İHB’yle anlaşmaya varıyor. Fakat “Çoğuna ulaşılamıyor, davetiye sahipleri adreslerinde bulunamıyor”. Onun üzerine, “salon boş kalmasın diye” İHB kendi seçtiği 200 kadar kişi ve kuruluşa davetiye çıkarıyor. Bunların arasında Prof. Kaboğlu bile yok.
Peri Tower Otelindeki toplantıya katılanlardan öğrendiğimize göre program yok. Kim sunuş yapacak, belli değil. Medya günlerdir İHDK’nin feshedileceğinden ve yerine yeni bir kurum kurulacağından söz ediyor. Bu toplantının amacının da bu konudaki yasa taslağını onaylamak olduğunu yazıyor. Ama taslaktan bahseden yok.
Katılanlar soruyorlar, V.Bıçak yanıtlıyor: “Bir taslak yok, sadece çalışma metni var. Ama onu da dağıtmıyoruz, çünkü sizin önünüzü kesmek istemiyoruz”.
İkinci gün katılımcılar “Madem bir metin yok, o zaman hazırlamak için komisyon kuralım” diyorlar ve öneriyorlar: 3 akademisyen, 3 insan hakları alanında çalışan kuruluş, 3 de kamu görevlisinden oluşsun.
İHB hemen itiraz ediyor: “Liste olmaz. Teker teker isim önerilsin, seçelim”. Azınlık Raporu’nun açıklandığı 22 Ekim günü toplantıyı basan ve ertesi günü de Savcılığa gidip “Rapor yazarları vatan hainidir” diye suç duyurusu yapan “Toplumsal Düşünce Derneği” başkanı Fethi Bolayır hemen kalkıyor, arka arkaya isimler öneriyor.
Fakat “seçilmiş” davetliler bile yeterince iyi seçilememiş ki, bu üslubu kabul etmeyeceklerini ve hiçbir biçimde komisyona girmeyeceklerini, durumu da Türkiye kamuoyuna açıklayacaklarını söylüyorlar. Bunun üzerine V.Bıçak telaşa kapılıyor ve ara bulmaya çalışıyor.
Bu arada kimi “sivil toplum örgütü” temsilcileri kalkıp konuşmaktadır. Örneğin, İHDK’ye son atananlardan Konya’dan Şefkat-Der: “İnsan hakları, İnsan Hakları Derneği gibi birkaç örgütün tekelinde midir?” diyor.
Kanal 7 televizyonundan tanıdığımız ve Azınlık Raporu’nu İHB kaynaklı eposta bülteniyle kınayan Deniz Feneri Düşünce Derneği de söz alıyor, “Biz de insan haklarının tam göbeğindeyiz” diyor.
Nihayet, V.Bıçak’ın kimseye göstermediği taslakta 7 kişilik bir “İnsan Hakları Ulusal Kurumu” amaçlandığı duyuluyor. Bunun yönetim kurulu Hükümet tarafından atanacak. Başkanının “10 yıldır insan hakları alanında çalışmış” olması şart. 1995’ten beri Polis Akademisinde insan hakları dersleri veren V.Bıçak “Taslak hazır. En geç Ocak ayında TBMM’den geçireceğiz” diye şimdiden açıklıyor.
***
Fakat bu güzel projenin iki küçük sorunu var: 1) “Paris İlkeleri” bu tür ulusal kurumların bağımsız olmasını şart koşuyor. Yani “Ulusal Kurum” uluslararası planda tanınmayacak ve eşgüdüme sokulmayacak. 2) Türkiye kamuoyunda meşruiyet kazanması tam bir hayal.
Bu arada İslamî çevreler Leyla Şahin kararıyla, solcu çevreler de sistematik işkence vardır/yoktur tartışmasıyla AB karşıtlığına itiliyor. 17 Aralık yaklaştıkça, bunlar “AB de emperyalisttir” gibi bir kızılelmacılığa başlıyorlar ki, İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfının 10-12 Aralık Bursa konferansında iki sendikacının ağzından bizzat duydum. “Emperyalizm tanımınız nedir?” diye sorduğumda şu yanıtı aldım: “Bunu herkes bilir. Bir memleketi talan etmektir”.
Türkiye’de insan hakları mücadelesi bilinmeze doğru güdülüyor. İnsan Hakları Gününde İHB’ye çok çok dikkat.