Baskın Oran

“Devlet” kimleri adaletten kaçırıyor?

Şunu anlayabiliyorum: Devlet, kendine büyük tehlike olarak gördüğü olayları önlemek için, emrindeki görevlilerin kendilerini tam anlamıyla yaptıkları işe vermelerini sağlamak ister. Memurin Muhakematı Kanunu türünden yasalar bunun için, görevlilerin verilmiş emirleri yapma sonucu zarar görmelerini önlemek için çıkarılmış düzenlemelerdir.

Ama, şunu anlamak zor:  Bir “görevli”, kendine emir verilmeden açıkça suç işlediğinde, işkence yaptığında, hatta adam öldürdüğünde, devlet onu neden adaletten kaçırır? Neden vatandaşı korumak için kendine verilmiş olan yetkileri saptırıp, vatandaşın adalet talebini önler?

Anlamak gerçekten zordur, çünkü bu tip “görevli”lerin yaptıkları “devlet”i ,  yalnız devleti olsa iyi, sistemin bizatihi kendisini tahrip etmektedir. Devletin kalan güvenilirliğini, inanılırlığını sıfıra indirmektedir. Bu durumda, “Bu işin ardında devlet var. Bu işleri yapma emrini devlet verdi” diyenlere karşı çıkmak son derece güçtür.

Üstelik, Güneydoğu’daki durum düşünüldüğünde, suçluları koruma, Türkiye’nin bu parçasını koparıp atacak kitle psikolojisini düpedüz beslemektedir. Böyle bir atmosfer yoksa, yaratmaktadır. Sıddık Bilgin’in yakınları olsanız, siz,  Devlet hakkında şu durumda ne düşünürdünüz? Kendilerini devlet yerine koyup devlet adına birtakım işler yapan görevlilerin devlet’i bu duruma düşürmeye ne hakları var?

Bütün bu vaaza benzer girişi şunun için yaptım:

Güneydoğu’da görev yapanların bir tür “Vietnam Sendromu”na yakalandıkları, uzun aylar sonra bile kahvede otururken bir çay bardağının kırılmasıyla yerlerinden fırladıkları çok yazılmış, çizilmiş bir gerçektir. Bu insanların, başlatmadıkları bu savaşta, ilk duydukları çıtırtıya ateş etmeleri, sinirlerinin son derece gergin ve bozuk oluşu, anlaşılabilir bir husustur. Bunun sonucu olarak hatalar da yapabilirler. Bu da anlaşılması imkansız olmayan bir husustur.

Ama, eğer suç işlediği halde devlet tarafından korunan bir kişinin durumu buna uymuyorsa, bu kişi işkenceyi adet haline getirmiş bir kişiyse, devletin böyle kişileri koruyup adaletten kaçırması, devleti resmen suç ortağı haline sokar. Bu vahimdir.

Uzun zaman devlet tarafından oyalandıktan sonra, Bingöl’de Sıddık Bilgin’e işkence ettiği  Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından nihayet kabul edilen Binbaşı Ali Şahin’in bu işkence olayı bir istisna değildir. Kendisi, Sıddık Bilgin’in katli olayından tam bir yıl önce, Güneydoğu’daki  çıldırtıcı atmosferden çok farklı bir yerde, turistik Muğla’da bir işkence olayı yaratmış, işkenceden mahkum olmuş ve bu cezası da Yargıtay tarafından onanmış bir şahıstır.

Fazla karıştırmıyorum, örneğin kendisinin daha önceki şark hizmeti sırasında Siirt’te örtbas edilmiş bir olayından söz ediliyor. Onun ayrıntısına hiç mi hiç girmiyorum, gerekirse gireceğim. Şimdilik Muğla ve Bingöl yeter de artar. Bir daha vurguluyorum ki, “Devlet”, daha doğrusu kendini devletin yerine koyan bir anlayış işte böyle bir şahsı elinden gelen her şeyi yaparak, cesetleri sekiz ay mezarda tutup vermeyerek, on bir ay otopsi yaptırmayarak, mahkemeye verdirmemek için çırpınarak korumuştur. Neden? Ordu’yu zayıflatmak, Devlet’i tahrip etmek için mi?

Muğla’da neler yapmış olduğunu da yarın konuşalım.

 

Yarın:  Muğla’daki işkence olayı ve Yüzbaşı Ali Şahin

Önceki Yazı
Sonraki Yazı