Baskın Oran

Dev bir adım, ama çok dikkat!

Anlamamakta direndiğimiz bir sürü şey arasında iki tanesi var ki, söyleye söyleye dilimde tüy bitti:

1) Kopenhag Siyasal Kriterlerinin Türkiye’den istediği, azınlık ayrıcalığı vermek değil. Sadece, Ayrımcılığın Önlenmesi.

Yani, ne anlama geldiğini (Orta Asya? İslam? Batı? Bunların bir sentezi? Nasıl bir sentezi? Ne?) bizim de asla bilmediğimiz bir “Türk kültürü” kavramını tekel yapıp farklı kültürlerimizi yasaklama ilkelliğinin sona erdirilmesi. AB’nin istediği bu! “Kültürel haklar” dediğimiz şey, yani.

2) Ayrımcılığın Önlenmesi gerçekleşmedikçe, yani içimizde farklı olanlar yasaklama gördükçe, Avrupa’ya müdahale olanağını kendi elimizle veriyoruz! Müdahale olmasın diyorsan, kendi insanına insan muamelesi yapacaksın! Bu kadar!

* * *

Bugüne kadar Türkiye’de bir Ayrımcılığı Önleme Mevzuatı yoktu. İsteyen, aramızda farklı olanlara (özellikle de, azınlıklara) rahat rahat küfrederdi.

Evet, Anayasa’da eşitlik (md.10) ve din-vicdan özgürlüğü (md.24) ilkesi vardı ama, uygulama açısından hiçbir anlam taşımıyordu.

Evet, 2003’te onayladığımız  BM 1966 Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Md.20 “ulusal, ırksal, dinsel düşmanlığın savunulması”nı yasaklıyordu ama, bunun da uygulama açısından hiçbir anlamı yoktu.

Şubat 2002’de kabul edilen Birinci AB Uyum Paketi, TCK 312’ye bir fıkra ekledi: “Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir”i yasakladı.

İşte buna dayanan Yargıtay 8. Ceza Dairesi, bu yolda dev bir adım oluşturan son 312 yorumunu yaptı (bkz. 17.07.2004 tarihli gazeteler). Yüksek mahkeme, şimdiye kadar hak arayan solcuları ve Kürtleri cezalandırmak için kullanılan 312’yi ilk kez doğru yorumlamış, halka “Pis Kürtler...” diye hakaret eden bir doktorun cezasını onaylamıştı. Yani, Batı’da “hate speech” (nefret kusma) denilen ve ifade özgürlüğüne asla sokulmayan olguyu ilk kez cezalandırmıştı.

Bu dev adım sayesinde, bundan sonra bu ülkede Ayrımcılığın Önlenmesi Mevzuatı ilk kez oluşacak.

Artık, Vakit gazetesinde (18.05.2004) Türkiye Ermenilerini ve “Dönmeler”ini utanmadan aşağılayan Hüseyin Öztürk ve Akşam gazetesinde (24.06.2004) Türkiye Musevilerini utanmadan bu ülkeden kovmakla tehdit eden Şakir Süter gibilerinin “nefret kusma” yazıları meydanı boş bulamayacaklar. İçimizde farklı olanlara saldırılar önlenebilecek.

* * *

Yalnız, bu konudaki güzel gidiş hakkında iki uyarı yapmak istiyorum. İki farklı cenaha:

1) 20.07.2004 tarihli gazetelerde Vakıflar Yasasının değişeceği haberi vardı. Yazıldığına göre, azınlık vakıfları Türkiye’deki bütün vakıflarla aynı kurallar dahilinde işlem görecek. Ayrımcılık nihayet sona eriyor.

Çok dikkat: Şimdi de Ayrımcılığı Önleme adına böyle bir “standart muamele” yapılırsa, bu sefer kurucu antlaşmamız Lozan ihlal edilir.

Lozan’ın 40. ve 42/3 maddeleri gayrimüslim vakıflarını özel bir yere koyar. 37. madde ise bunlara getirilen haklarla çelişen “hiçbir kanun… ve resmî işlem” yapılamayacağı hükmünü getirir.

Onun için, gayrimüslim vakıfları özeldir; genel içinde eritilemez. Üstelik, bu vakıfların diğer vakıflara oranla çok demokratik olan yönetim yapısı (bunların yönetimini gayrimüslim cemaat seçer) diğerlerinin düzeyine indirilmiş olur, çünkü diğerleri sürekli aynı mütevelliler tarafından yönetilirler.

Diğer yandan, Türkiye’de dinsel amaçlı vakıf kurmak birden çok yasada yasaklanmıştır. Oysa gayrimüslim vakıflarının dinsel amaçlı olması kaçınılmaz bir durumdur; bu insanları farklı kılan dinleridir.

Dolayısıyla, çok dikkat edilmelidir: Genel bir düzenleme yapılacaksa, geçen hafta da yazdığım gibi, maddenin sonuna “Lozan hükümleri saklıdır” diye eklemek en doğrusudur ve işi halleder.. Bu eklenirse, bu insanların ruhban yetiştirme sorunları da otomatik olarak hallolur.

İttihatçı mantığı güdüp, herşeyi ve herkesi tek kurala bağlamak büyük sorunlar getirir.

2) İsrail’in rezilce eylemleri, kimi ırkçılarımızın Türkiye’deki Musevilere saldırmasını kolaylaştırıyor. Bunlar kesinlikle önlenmelidir ve artık önlenecektir.

Fakat, kendi Musevilerimiz de, ister “kan çekme” ister tepki icabı olsun, bugün tam anlamıyla bir “Dünya Kokarcası” olan İsrail’i mazur gösterme çabalarına girebilirler. Aman ha, sakın ha! Eğriye eğri, doğruya doğru!

Bizim görevimiz, kendi masum Musevilerimizi kendi ırkçılarımıza karşı korumaktır. Irkçı İsrail’i savunmak değil. Buna tahammül yoktur.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı