Baskın Oran

Çekiç Güç yine gündemde

Bugünlerde İngiliz, Fransız ve Amerikan yetkilileri Ankara’da. Ülkemizde “Amerika’yla ilgili en tepki çeken konu” niteliğini taşıyan Çekiç Güç’ü görüşmek üzere geldiler. Çünkü Dışişleri bir yandan, Genelkurmay diğer yandan Çekiç Güç anlaşmasında değişiklik istiyor. İkisi de bu konuda “yeniden yapılanma” peşinde. Üstelik, iktidara gelmesi olası iki partiden RP’nin Çekiç Güç’e şiddetle karşı olduğu, Anavatan’ın ise olaya hiç sıcak bakmadığı biliniyor.

Çekiç Güç’ün K.Irak’ta otorite boşluğu yarattığı, bunun da PKK’nin işine yaradığı ileri sürülüyor. Güçteki Türk subaylarının etkinliğinin artırılması, Çekiç Güç’ün Türkiye’ye daha fazla istihbarat vermesi isteniyor. Görüşmeler altı aydır sürüyordu. İlgili yabancılar sonunda geldiler. Çekiç Güç’ün geleceği hakkında karar verilecek.

1. Dünya Savaşından beri Amerika’ya daima çok yakın bir dış politika izleyen Türkiye’de, Amerika’nın bu kadar önem verdiği bir olguya bir bütün olarak bu denli karşı çıkıldığı daha önce hiç görülmemişti. Gerçi, Johnson Mektubundan (1964) sonra, 1950’lerin “Sam Amca”sı yerini “Emperyalist Amerika”ya bırakmıştı. Ama bu eğilim esas olarak sol kesimin ve onun etkilediklerinin söylemiydi. Oysa bugün Çekiç Güç’e karşı çıkanlar kesinlikle yalnızca solcu değil. Hem halk içinde hem de Meclis’deki en sağcı milletvekilleri arasında büyük bir kesim, bıraksan, Çekiç Güç’ü bir kaşık suda boğacak!

İşin daha ilginç tarafı, Çekiç Güç’e en sert biçimde karşı çıkan politikacılar, ki bunların arasında Demirel de var, iktidara gelir gelmez mucizevi biçimde Çekiç Güç taraftarı kesiliveriyorlar. Demirel muhalefetteyken “Yoksa Sayın Özal ve iktidarı Türkiye’nin savunmasını ihaleye mi çıkardı? Bizim bildiğimiz, savunma millidir” demişken, iktidara geçince: “Çekiç Güç’ü getiren biz değiliz (…) Ama devlette bir devamlılık var (…) Bunu buradan kaldırmam ülkenin menfaatına değildir” demeye başladı. Ne gibi bir “şeytan tüyü” var bu Çekiç Güç’te?

Önce, nasıl geldiğini çok kısaca anımsatayım.

Irak’ın Kuveyt’i işgalinden, Müttefiklerin de Irak’ı yenmesinin ardından bu ülkenin güneyinde Şiiler, kuzeyinde de Kürtler ayaklanmıştı. Saddam önce birincilere, sonra da ikincilere hızla yöneldi ve yıpranmamış ordusuyla bastırdı. Kürtler, 1988’deki zehirli gaz olayını unutmadıklarından, kendilerini İran ve Türkiye’ye sınırına attılar. Türkiye’ye yarım milyon Kürt zorla girdi, oturdu. T.Özal bunlardan kurtulmak için Bush’a başvurdu. Sonunda, K.Irak’ta bir “Güvenli Bölge” oluşturuldu ve Kürtler Nisan 91’deki Huzur Operasyonu sonucu buraya döndürüldü. Ama Saddam yine gelebilir diye Temmuz 91’de Huzur Operasyonu-2 başlatıldı. İşte Çekiç Güç, bu operasyonun uygulama gücü. Yalnızca hava kuvvetlerinden ve 1416’si Amerikalı olmak üzere İngiliz, Fransız ve Türk toplam 1862 askerden oluşuyor. Türklerin sayısı 74. Üsleri İncirlik ve Pirinçlik’te. Güvenli Bölge’deki  Zaho’da da bir Askerî Eşgüdüm Merkezi bulunuyor.

Nasıl geldiği işte böyle. Peki, niye bu kadar tepki yaratıyor?

Çekiç Güç geldikten sonra PKK’nin faaliyeti arttı. Buna bir de Çekiç Güç personelinin PKK’ye yardım malzemesi attığı, yaralı PKK’lileri kaçırdığı, karargâh duvarlarını Apo posterleriyle süslediği  gibi savlar eklenince, Türkiye kamuoyunun antipatisi yükseliverdi.

Asıl önemlisi, Türkiye’nin yetmiş yıldır uykularını kaçıran bir karabasan, bir Kürt devleti, K.Irak’ta bile olsa bu Çekiç Güç sayesinde fiilen gerçekleşmişti. Kürtler, Çekiç Güç koruması altında seçim yapmışlar, parlamento oluşturmuşlar, hükümet kurmuşlar, ordunun kurulduğunu bildirmişler, son olarak da Kasım 1992’de “Kürt Federe Devleti”nin kuruluşunu ilan etmişlerdi.

Bütün bunlar kamuoyunu çok ürküttü. Üstelik, Ankara kırmızı mumla davet ettiği Çekiç Güç’ü bu sefer de gönderemiyordu. Bu kadar muhalefete rağmen Meclis her altı ayda bir süreyi neredeyse otomatik olarak uzatıyordu.

Niye tepki yarattığının sebebi işte böyle böyle. Gelelim, niye “gönderilemediğine”.

Görünüşe bakılırsa, Çekiç Güç PKK’nin K.Irak’ta daha fazla güçlenmesini önlüyor. Çünkü, K.Irak’tan gelebilecek yeni bir kitlesel güç olasılığını önlemenin yanısıra, bölgede PKK’nin yararlanacağı iktidar boşluğunu kapatmaya çalışan Irak Kürtlerini koruyor. Çekiç Güç gider de K.Iraklı Kürtler ezilirse hem PKK orada tutunabilir, hem de Türkiye’nin dışarıya karşı “Bizim sorunumuz yalnızca terörcü PKK ile. Yoksa, Kürt halkıyla bir alıp veremediğimiz yok” demesi zorlaşır.

Üstelik, süre uzatılmazsa, Çekiç Güç’e Kürt devleti kurmak için değil ama Saddam’ı sürekli denetlemek için büyük önem veren Amerika küstürülecek! Özal politikaları ve globalleşme sonucu Türkiye ekonomisi ve dolayısıyla dış politikası Batı’ya endekslenmişken, iç borçlar dış borçlarla yarışırken Amerika’yı küstürmek mümkün mü? Ya ABD, PKK’yi terörcü örgüt diye nitelemekten vazgeçerse? Ya İMF’ye verdiği tavsiye kartını iptal ederse? Ya, PKK’ye şu yada bu şekilde yardım etmeye başlarsa?

Türkiye, gayrı safi ulusal gelirinin yüzde beşini cömertçe harcamaya devam ettiği Kürt sorununa demokratik bir çözüm bulamadığı sürece, ülke içinde olsun uluslararası alanda olsun ciddi hiç bir konuyu halledemeyecek. Nerede kalmış, Çekiç Güç sorununa çözüm bulsun.

Şimdi Amerikalılar, Türk subaylarının etkinliğinin artırılacağını, Türkiye’nin ne kadar olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceği “istihbarat”ın biraz daha fazlasının verileceğini söyleyecekler, “tamam” diyecekler, ondan sonra da yine bildiklerini okumaya devam edecekler, vesselâââm!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı