Baskın Oran

Büyük 14 Nisan: Tükeniş ve Umut

Herkes sayıyı açık artırmaya ve eksiltmeye çıkarmış durumda.

Çok anlamsız. Aynen, 1915 Kıyımında kaç kişinin telef olduğu tartışması gibi. Çünkü Tehcir’de tek bir kişi bile ölmüş olsa, bir devletin vatandaşlarını kesin ölüme yürütmesi, sayılardan tamamen bağımsız olarak bizatihi vahimdi.

14 Nisan’da onca aydın, cumhurbaşkanı (CB) seçiminden ürküp “Dinciler Geliyor” diye kendini Anıtkabir’e atmışsa, bu mitingin sayılardan tamamen bağımsız olarak bizatihi büyük bir olay olduğunu kabul etmek lazım.

***

Yalnız, olayın asıl önemi galiba başka tarafta: Ürken insanların, kendilerini ürkütenlerle aynı düzlemde olmalarında. En az üç açıdan:

1) AKP yalnızca 2003 başından beri hükümet. Şimdiye kadar böyle bir miting görülmediğine göre, ülkeyi 80 küsur yıldan beri Kemalizm yönetiyor. Demek ki bu insanlar bizzat kendi temsilcilerinin yarattığı sonuçtan ürktüler ve ayırdında değiller.

2) Bu insanlar örtünmeye zorlanmaktan, yani özgürlüklerinin kısıtlanmasından ürktüler. Oysa, “özgürlük”le birlikte anılması zor bir kavram olan “asker”le bu mitingin ilgisi ciddi boyutlardaydı.

Düzenleyici Atatürkçü Düşünce Derneğinin (ADD) başkanı E.Orgeneral Şener Eruygur. Yani, Nokta dergisinde yayınlanan ve E.Oramiral Özden Örnek’e atfedilen güncede darbe planladığı yazılan eski Jandarma Genel Komutanı.

Eruygur, iki hafta kadar önce Milli Mücadele Derneğinin Ankara’da düzenlediği dayanışma yemeğine katıldı (http://www.sonsayfa.com/news_detail.php?id=40417). Bu dernek, 2003’deki ADD yürüyüşünde “Ordu Göreve!” pankartını açan ve her sayıda ordu müdahalesini açıkça istemenin yanısıra “Türkoğlu!, Türklüğünü Koru! Kürtlerle evlenme, alışveriş etme!” diye uyaran (http://www.turksolu.org/89/basyazi89.htm) Türk Solu ekibi tarafından 2007 başında kurulmuş bulunuyor (Radikal, 17.02.07).

Ankara Üniversitesi eposta grubunda bir tıp profesörünün nitelemesiyle “mitingdeki en güzel konuşmayı yapan” Prof. Birgül A. Güler “Türkiye’nin güvencesi Kemalist Ordu’yu bağrımıza basıyoruz” diye başladı, “Kemalist Ordu konuşacak!” diye devam etti, “Biz darbeci değiliz, devrimciyiz” diye bitirdi.

Yani, “Dinciler” özgürlükleri kısıtlayacak diye meydanlara akın eden insanlar, ülkede defalarca askerî darbe yapmışlardan medet umanların düzenlediği bir mitingi doldurdular. Aynen, Çankaya’da tesettürlü bir baş görmek için yanıp tutuşanlara oy veren “Dinciler” gibi.

3) Gerçi “Dinci” çok değişti, “O Artık Burjuva”; İsrail’e ihracat yapıyor (nasıl ki, birçok Kemalist “O Artık Asker”se). Ama “Dinciler”in ilkeleri, değişebilecek cinsten değil: Kutsal yerleri Kâbe, kitapları Kur’an, peygamberleri Muhammed Mustafa.

Bu katılıktan ürkenlerin sığındıkları yer Anıtkabir. Kitapları Nutuk. Ebedi Şef M.Kemal Atatürk. Acaba Kemalizm 1930’lardan beri hiçbir biçimde değişmemiş “laik bir din” olarak düşünülebilir mi? O yıllardan beri Kemalizm’de değişen bir şey duydunuz mu?

Acaba, T.Erdoğan’ın (her açıdan ve D.Baykal hariç herkes ve her kurum için yıpratıcı bir olay olan) CB adaylığından duyulan rahatsızlık, artık uçaklara binen tesettürlülerden duyulan rahatsızlıktan daha mı güçlü? Sakın, burada karşılıklı bir “sınıfsal durum” olmasın?

T.Erdoğan bir inat içinde. Ama onu buna zorlayan, Tan Oral’ın karikatüründeki gibi (Cumhuriyet, 12.04.07) “Yukarı çıkarsa ondan kurtulurum; kalırsa sözümü dinletmiş olurum” diyen “Kemalist” D.Baykal’ın başlattığı inat değil mi?

Yani, Büyük 14 Nisan, aynen 367 gülünçlüğü gibi, Kemalist söylemin güçlenmesi yerine bir diğer “tükeniş” belirtisi olmasın?

***

Ama, 14 Nisan’da bir şey daha vardı:

O gün Ankara’da Mülkiye, Hukuk ve ODTÜ’den bir avuç öğrenci mitinge katıldılar. Harçlıklarından 10.000 adet fotokopi yapıp bildiri dağıttılar. Sloganları şuydu: “Ne Postal Ne Takunya, Cumhur’undur Çankaya!”

Aynı gün, İstanbul’da “Genç Siviller” Miniatürk’teki Anıtkabir’e yürüdüler. Ellerinde “Tehlikenin Farkında mısınız, Reşolar Memolar İktidara Geliyor!”, “Tehlikenin Farkında mısınız, Halk Plajları Doldurdu Vatandaş Denize Giremiyor”, “Demokrasiye Nokta Konulamaz” pankartları vardı. Bir de CB adayı belirlediler: “Hem Türk, hem Kürt, az buçuk da Ermeni, türbanlı bir kadın, hem de Alevi” Aliye Öztürk sitesinde size gülümsüyor.

Olabilir ki, görülmedik bir gelişme geliyor. Kurucusunun “Fikriyatı dondurmayalım” dediği Kemalizm, taş gibi dondurulmak yüzünden (baba diyalektik!), “Güçlü Devlet” için “Muasır Medeniyet”e geçmek gerektiğini nihayet idrak etmeye başlıyor olabilir…

( Not: Bendeniz hâlâ, Erdoğan’ın aday olmayacağını düşünüyorum)

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı