Baskın Oran

Bu pislik nereye kadar?

‘Pislik sonuçta iyi bir şeydir’ biçiminde almaya kalkışmayın tabii ama, fazla biriken her pislik, işin en nihayetinde temizleyicidir. Baba Diyalektik. Ama, teoriyi bırakıp önce tespitlerde bulunalım.

1) Ben Türkiye’nin bu kadar pisliğe battığını hiç ne gördüm, ne okudum, ne büyüklerimden duydum. Ortalık, biber gazını bile bastıracak kadar kubur kokuyor. Şimdi de bu pisliği örtmek için kanunlar çıkarılıyor, kurumlar yıkılıyor, hukuk guguk ediliyor.  2) Bu pislik, TC tarihinde ilk defa tam anlamıyla iktidara gelmiş “dindar” (İslamcı, vs.) bir parti döneminde oluyor. 3) En ilginci, AKP seçmeninin büyük kısmı bu pisliği görmezden geliyor. Başbakan Erdoğan da cesaretlenip “sandıkta görüşürüz” deyip duruyor.

 

İslam ve Hıristiyanlık
Niçin görmezden geliyor? İslamcılıktan? Tabii ki biat kültürünün (“Dindar nesil yetiştireceğiz!”) etkisi önemli ama, hayır. Çünkü Hıristiyan ruhban da Ortaçağ’da yolsuzluk ve rüşvete (ayrıca enseste, cinayete, vs.) boğazına kadar batmıştı.

O zaman “din”den? O da değil; “pislik”in veya “temizlik”in din’le ilgisi yok. İktidar dengeleniyor mu yoksa dengelenemiyor mu, mesele onunla ilgili.

Ortaçağ’da Kilise de böyleydi. Kontrolsüz bir iktidardı. Ruhban vurgunu vuruyordu. Topluma kabul için çocuğuna vaftiz şart, at iki kese altın. Ölen baban cehenneme gitmesin diye ayin lazım, çık üç kese altın. En tipik ve ilginci de; seni aforoz ettim, ancak “endüljans” verirsem topluma dönebilirsin, bastır bizim manastıra şu kadar “bağış”. Zaten, Katoliklikte rahip ve rahibelerin (resmen 1022 yılına kadar mevcut olmayan) evlenme yasağı, ‘aklını tamamen Kilise’ye versin’ diye değil, “mirasçıları yoksa, halkı daha az soyar” gerekçesiyle konmuştur. Miras, hani, baba-oğul, filan…

Bugün Erdoğan da kontrolsüz iktidar. Yürütme bizzat kendisi. AKP yoluyla Yasama’ya, HSYK yoluyla Yargı’ya, baskılar yoluyla dördüncü kuvvet medyaya egemen. Muhalefet namevcut. Cumhurbaşkanı imzalıyor.

Bu durumda Başbakan herkesi fütursuzca aforoz etmekte: Muhalefete, “‘Eyyy Genel Müdür! Senden ancak Tahtakale piyasasında kasetçi olur”. “Ne istediler de vermedik” dediği Cemaat’e (Anadolu sermayesi) “Haşhaşi” ve “sapık”, liderine de “Eyyy Pensilvanya! Eğer yüreğin varsa çık gel vatanına”.  Doğan Grubu ve Koç Holding’e (büyük sermaye) akıl ötesi vergi cezaları ve ihale iptalleri. Bürokrasiye bazen bir haftada iki sürgün. Öğrencilere, “Ateist!”. Özerk kurumlar mafiş. MİT’in Suriyeli İslamcılara yolladığı TIR’ları arayan jandarmalar içeri. Barzani hariç, tüm Ortadoğu’yla kavga. Büyükelçisini kovmakla tehdit ettiği ABD’den 17 Aralık için üst üste “skandal” yorumu, 5 tane “uyarı mektubu” yollayan AB’nin Türkiye Raporu’nda 17 Aralık, internet, HSYK ve Gezi hakkında zehir zemberek ifadeler; umurunda değil.

 

Papa ve Başbakan
Ortaçağ’da Kilise de fütursuzdu. Alimallah, aforoz ederdi. O kadar ki, Papa VII. Gregorius’un aforozuna uğrayan Kutsal Roma Germen İmparatoru IV. Heinrich, yanında karısı ve küçük oğlu, 25‐28 Ocak 1077’de yani üç gün üç gece Papa’nın Alplerdeki şatosunun önünde, karda yatıp endüljans beklemişti.

Beklemişti ama, Martin Luther’in “Artık bu kadar da olmaz!” deyip, 95 maddelik “Tezler”ini  kilise kapısına çivilediği o 31 Ekim 1517 günü o fütursuz Kilise’nin defterini dürmesi de, artık güçlenmiş olan burjuvazinin illallah çekmesinin yanı sıra, esas, Kilise’nin yeterince azıtmış olmasındandı.

Azıtmak” deyince, hımmm. “Burjuvazi” deyince, Mustafa Koç’un 3 Mart tarihli Hürriyet’teki resmini gördünüz mü, “tespih” çekip  “Ananas çok lezzetliydi” derken?  Hani, Erdoğan’ın “Bugün ananas, rafineri, tespih üzerinden yine aynı sermaye, medya ile iş tutuyorlar” demesi var ya, ondan üç gün sonra yayınlanan röportaj. Herhalde Papa VII. Gregorius, 1077 yılında olsaydık, IV. Heinrich yerine Koç Holding’i aforoz eder, bağışı da TÜRGEV’e yatırtırdı. Ama maalesef 2014, 25‐28 Ocak 1077’ye değil,  31 Ekim 1517’ye daha yakın.

 

Yakın gelecek
1) Erdoğan’ın bu seçimlerde henüz devrilmeyecek oluşu en az iki sebepten:

  1. a) Bizdeki politikanın doğasından: Bu insanlar AKP gelmeden, daha dün sayılır, çok baskı gördüler ve tekrar eski günlere döneriz diye korkuyorlar. Bu korkunun geçmesi, muhalefetin onlara güvence vermesine bağlı, oysa bizdeki muhalefet yaralı parmağa işeyemiyor.
  2. b) İnsan’ın doğasından: Size birisi gelse de, çok sevdiğiniz biri hakkında fevkalade tatsız şeyler söylese, sırayla: Önce arkadaşınızı otomatikman savunursunuz, eğer iddialar artarak sürüyorsa çaktırmadan kulak kabartırsınız, olay doğru çıkarsa arkadaşınızı yeniden değerlendirirsiniz. Şimdi Erdoğan, aradaki zamanı kullanıyor.

2) Halk, kuvvetler ayrılığıymış falan, anlamaz ve aldırmaz. İnternetmiş, % 80 bilmez. Ama bu gözü karalık politikayı çok kötü vuruyor ve onun istikrarsızlığı da ekonomiyi vurmakta. Üstelik, dini önemseyenler için yalan, hırsızlık, rüşvet, bunlar çok rahatsız edici şeylerdir, eğer “700.000 TL’lik saat”, “para sayma makinesi” ve “ayakkabı kutusu” gibi simgeler mevcutsa. Mevcut. Bekleyin hele. “Tape”ler çoğaldıkça, Erdoğan’ın “Montaj!” ve “Şantaj!” demeleri, saçsız Öztürk Serengil’in “Kelajjj!” demesine dönüşüyor. İnsanlar şimdiden, tapelerdeki “Nasılsınız inşallah?”la yoğun maytaba başladılar.

3) Bakmayın siz bu halkın, yaşamış oldukları yüzünden olanlara aldırmamasına. Aptal yerine konmanın her ülkede sınırı var. Emine Şenlikoğlu bacının yaptığı türden fantastik buluşları da bir kenara yazıyor halk: “[Kasetler doğruysa,] Dindarlar, zekatını yoksullara ulaştırmak için Başbakan’a vermişler olabilirler”. Artık bundan sonra, her cümleye “Allah”la başlayıp “İnşallah”la bitirmek, malı götürmeye yetmeyecek. Hatta, zilleri çaldıracak.

4) Anadolu Sermayesi, bu olaydan sonra, devletin poposunda dolaşmayı yeniden değerlendirebilir. Erdoğan’ın “İnlerine gireceğiz!” ve “Siyaset yapmak istiyorsa parti kursun!” sözlerine TUSCON Başkanı Rızanur Meral’in cevaplarını hatırlayın: “Kim in arayacak, görürüz!” ve “Para kazanmak istiyorsan siyaseti bırakıp iş hayatına gir!”. Yepyeni bir ortam bu, balmumu yapıştırın!

5) Belki de en önemlisi, bizzat dindarların içinden çıkan ve İslam’ı fiilen reforma zorlayabilecek muhalefet güçlenecek: Vicdani Retçi, Anti Kapitalist, Genç, Vicdanlı Müslümanlar…

 

Bekleyin hele; toplumsal çözümlerin kestirmesi olmaz. “Acilcilik” etmeyin; internet döneminde çok da sürmez. Erdoğan gibi siz de sabredin.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı