Baskın Oran

Böylesi milliyetçilik, millet’i nasıl böler…

Önce, gerekçeyi dinleyin: “Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle Türk insanının büyük ihtiyaç duyduğu manevi değerlere katkıda bulunmak, milli birlik ve beraberlik şuurunu pekiştirmek, bayrak sevgisini yaygınlaştırmak, bayrağa saygıyı sağlamak”.

Refahyol hükümeti, 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu’nu değiştiriyor. Artık canı her isteyen, “ütülü olmak şartıyla”, şantiye binasına yada evine bile her istediği zaman ve sürece bayrak asabilecek. Her yer kıpkırmızı Türk bayraklarıyla dolacak. Son derece iftihar verici, göğüs kabartıcı bir manzara olacak.

Yalnız, içimde bir ukte var.

“Türk Bayrağı Kanunu”nun kabul tarihi 29 Mayıs 1936 (no.2994). Bugünkü biçimini 22 Eylül 1983’te almış (no.2893).

İçimdeki ukte şu: Mademki konuştuğumuz gibi yeni kullanım biçimi milli birlik ve beraberliği ve saireyi sağlayacak, bu iş daha önceki iki yasada niye düşünülmedi? Bunun iki yanıtı var ve üçüncüsü de yok:

1) 1936’da M.K.Atatürk, 1983’te de K.Evren bunu yapmadılar, çünkü milli birlik ve beraberliği istemiyorlardı. Bu iki cumhurbaşkanı, vatanın bölünmesini engelleyecek bu önlemleri almayı reddetmişlerdi. Yani, vatan hainiydiler.

2) Vatan haini değildiler, ama, onların zamanında “vatanın birlik ve beraberliği” tehlikede olmadığı için böyle bir önlem düşünmediler.

Gelgelelim, her iki olasılık da yanlış.

Birincisi, hernekadar K.Evren’in adını Atatürk’ünküyle yanyana yazmak zorunda kalışım bana acı veriyorsa da, birinci olasılık düşünülemez bile.

İkincisi de düşünülemez. 1936’da Türkiye, cumhuriyet döneminin en ciddi sorunlarıyla boğuşuyordu. Ekonomik bunalım felaketti. Habeşistan’ı işgal eden Mussolini Antalya’ya çıkmaktan bahsediyordu. Fransa’da Leon Blum hükümeti Suriye’deki mandasını kaldırırken İskenderun Sancağı’nı (Hatay)  bu ülkeye bırakıvermişti. Kürt sorunu derseniz, Dersim’de Seyid Rıza ile Alişer Ankara’ya fena kafa tutuyordu. Ve bu arada dünya, frenleri patlamış bir vaziyette yeni cihan savaşına bodoslama gidiyordu.

Ama, bırakın Türk bayrağını böyle sömürmeyi, o devirde adamlar “milli”, “Türkiye”, “Türk” gibi kelimelerin dernek ve şirket adlarına konmasını bile bakanlar kurulu iznine bağlamışlardı (bugün bile öyledir). Çünkü bunları kullanmak hem bu kavramları ayağa düşürecekti, hem kullananlar haksız kazanç sağlayacaktı, hem de bunları kullanmayanlar otomatikman karşıt kampa düşeceklerdi. Böyle milliyetçilik yapılırsa, millet bölünecekti, millet!

1983 derseniz, aman estafurullah. “Vatanın bölünmez bütünlüğü” ve “Milletin birlik ve beraberliği” terimleri bile o sırada icad edilmişti.

O zaman, bu değişiklik niye? Hassaten soruyorum, çünkü şu sıralarda Türk Bayrağı çekmek, birleştirici olmaktan çok bölücü olmaya başladı:

Kürt kökenli yurttaşlara karşı bitakım insanlar Türk bayrağı sallıyorlar. Sallamayan, otomatikman PKK’li olmuş oluyor.

Bitakım insanlar arabalarının plakalarına (hatta, arka camlarına) Türk bayrağı yapıştırıyorlar. Yapıştırmayan, otomatikman bu memleketi sevmiyor oluyor.

Belki en ilginci, Cihangir’de transseksüellerin fuhuş yaptığı Ülker sokağında onlara karşı bitakım mahalleliler Türk bayrağı asıyor, asmayan otomatikman “ibne” olmuş oluyor.

Durum böyleyken, hükümet yangına körükle gidiyor. Gel de izah et!

Desem ki, her memlekette ulusal bilinç’in gücü ile ulusal ideolojinin sertliği birbiriyle ters orantılıdır desem, anlar mısınız?  Ulusal bilinç güçlü olsa, ulusal ideoloji kitleleri tahrik edecek böylesi bir yaygaraya niye gitsin? Hitler Almanyasıyla ilgili filimlerdeki gamalı bayrakların bolluğu dikkatinizi çekmemiş olamaz.

Ama, anlatmaya yetmez. Şöyle bildiğiniz bir fıkrayı anımsatsam:

Hani, softa yüksek sesle dua ediyormuş: “Yarabbim, sen bana iman nasip et!”  Oradan geçmekte olan Bektaşi de mırıldanmış: “Yarabbi, sen bana para nasip et!” Ve softanın saldırısına uğrayınca, “Kızma birader”, demiş, “herkes kendinde ne yoksa onu istiyor!”

Yani, desem ki gönlü Yeşil bayrakta olan (ve askerlerden korkan) Erbakan ile gönlü Amerikan bayrağında olan (ve mallarının soruşturulmasından korkan) Çiller’in ortak hükümeti, toplumda Kürt sorununun yarattığı histeria’dan yararlanarak bu yasayı getiriyor desem, bilmem anlatabilmiş olur muyum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı