Önlerindeki ormanı görmekten aciz bunlar, yaprakların rengini sorguluyorlar: “Atılacak adımları açıklasınlar önce!”, “Kimler affedilecek kimler edilmeyecek?”, “Kürtçe eğitim olacak mı?” Bunlar iki tip:
1) Kötü niyetli cinler: Reformu böylece geciktirmek isteyenler. Ama toplumsal gelişme bu tür cinleri çarpacak hale geldi. MHP’ye “Allah selamet versin” de, özellikle CHP’nin önünde artık iki tercih var:
A) Tarhan Erdem’in Neşe Düzel mülakatında (Taraf, 17.08.09) dediği gibi, her sabah kalktığında “Bugün ne söylersem oy alırım?”dan başka hiç bir şey düşünemeyen Deniz Baykal’dan ne yapıp edip kurtulmak,
B) Böyle devam edip Türkiye’yi CHP’den kurtarmak. Bekleyin. Eğer tamamen mevta olmadıysa, yakında CHP içinde büyük çıngar çıkacak. A ile B arasında.
2) İyi niyetli saflar: “Kurt geliyor!” masalını “Kürt geliyor” diye bellemenin sonucu “Aman, ya parçalanırsak?” diye samimi olarak panikleyenler.
Her iki tip de âmâ. Çünkü bir yandan parçalanmaktan korkuyorlar, bir yandan da 1) Dağa-taşa yazılan Türklük sloganlarının ve 2) Anayasa ve yasalardaki yasakların, Türkiye’yi çatır çatır böldüğünü göremiyorlar.
Oysa, ülkenin “birlik ve beraberliğinin sağlanması” başka tür bir körlükten geçiyor artık: “Etnik ve dinsel açıdan kör” yasalar yapılması. Yani, Türklerin üstünlük taslamalarının engellenmesi. Adalet Hanım heykelinin gözü nasıl bağlıysa, öyle. Bu sağlanamadan değil Kürt sorunu, şalvar düğümü bile çözülmez.
Türk, etnik bir grubun adıdır
Bu memleketteki en büyük mastürbasyon ve aldatmaca, “Türk” teriminin bütün milleti temsil ettiği iddiasıdır. Geçen gün bir köşe yazarı, eski bir milli eğitim bakanı üstelik, paralıyordu kendini: “Kaç defa yazdık çizdik, anlatamadık. ‘Türk’, ‘Türk Milleti’, ‘Türk Devleti’ derken kullandığımız ‘Türk’ sıfatı, etnik bir vasıflandırmayı değil, daha ‘üst kimlik’ ile ‘vatandaşlık’ sınırlarını ifade etmektedir.”
Sevgili sınıf arkadaşım, asıl sen anlamak istemiyorsun. Bizzat kendi bakanlığından örnek verirsem belki çözülürsün: 625 s. Kanunun 24. maddesi, yabancı okullara (+azınlık okullarına) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından zorunlu olarak atanan müdür başyardımcısından bahsederken, şunu diyor: “Türk asıllı ve Türkiye Cumhuriyeti uyruklu olacaktır”. Şubat 2007’ye kadar resmen uygulandı, şimdi de gayrı resmî olarak sürdürülüyor.
Madem Türk “vatandaş” demektir, “Türk asıllı” neyin nesi oluyor? Bu durumda nasıl kalkıp da “Türk kelimesi etnik bir vasıflandırmayı ifade etmez” diyebiliyorsun?
Madem Türk tüm vatandaşların adıdır, üst kimliğidir, bir Kürt’e “Ermeni Dölü” diyerek hâyâsızlık eden kişiye “Türklüğe hakaret”ten (md. 301) niye soruşturma bile açılmadı?
Madem Kürtler de Türk’tür, “Ben Kürt’üm” demek yüzünden eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi niye 30 ay hapis yatırıldı? “Ben Yörük’üm”deseydi yatırılır mıydı?
Bulgaristan’daki Türklere “Bulgar Türkleri” mi diyoruz yoksa “Bulgaristan Türkleri” mi?
Yunanistan’dakilere “Yunan Türkleri” mi diyoruz yoksa “Yunanistan Türkleri” mi? Bunlara o ülkede “Senin üst kimliğin Bulgar, Yunanlı” deseler ne düşünürüz? Şimdi anladın mı, o sizleri çıldırtan “Türkiyeli” kavramını niye kullandığımızı Azınlık Raporu’nda? Kaldı ki, bunu ilk kullanan M. Kemal Paşa’dır (1920). Kürtlerin desteğine muhtaç olduğu dönemde.
Türklüğü övme sloganları
“Türk”, bu memlekette, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, ETNİK anlamdadır. Hatta, daha berbatı, ETNO-DİNSEL. Çünkü bu memlekette Müslüman olmayan “Türk” sayılmaz.
Doğu ve Güneydoğu’da dağa-taşa erler marifetiyle yazdırılan, bütün Kürt yoğun kentlerde insanlara inat diye zafer taklarının tepelerine oturtulan Türklüğü övme sloganlarını derhal silip tarihin çöplüğüne atmak, yazdıranları da derhal mahkemeye vermek lazım: “Bölücülük”ten!
Şimdi yargıçlar “ağaç dikme”, “kitap okuma” gibi öğretici cezalar verebiliyorlar ya, bunlara da şu anekdotu on bin kere yazma cezası verilmeli: Bir Bektaşi ile bir cami hocası yan yana otururlarken Hoca ellerini açmış, “Yarabbi! Bana iman bahşet!” demiş. Bektaşi de kızmış, açmış ellerini, “Yarabbi bana rakı bahşet!” demiş. İzah da etmiş: “Herkes, kendinde olmayanı ister”.
“Elini” sallasan değecek her kanun maddesine 12 Eylül faşizmi tarafından sıvanmış “Türk”, “Türkçe”, “Türklük”, “Birlik ve beraberlik”, “Milletin bölünmez bütünlüğü” sloganlarının ne anlama geldiğini belki anlarlar, bu anekdotu on bin kere yazınca.
Türkler zaten ekonomi, kültür, dil vs. olarak “üstün” durumdalar; bunu Kürtlerin gözüne gözüne sokmak niye? Aşağılamak niye? Üstünlük kompleksinin hangi kompleksten geldiğini lise psikoloji derslerinde hiç mi öğretmediler?
Irkçı bir ideolojiye sahip olanlara hiç sözüm yok. Ama memleketin bu sloganlar sayesinde ayakta kalabildiğine samimi inanan bir sürü insanın, bu sloganların Türkiye’yi çatır çatır böldüğünü görememelerine inanamıyorum!
Yasaklar derhal kaldırılmalı
Orman’ın farkına varıldıysa, yani dağa-taşa yazılan Türkçü sloganların ve “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası” gibi milli felaketlerin resmen bölücülük olduğu anlaşıldıysa, bölünmeyi önlemenin ikinci önkoşuluna geçelim:
İnanıyorum ki, Anayasa veya yasaların hiçbir yerinde Kürtlere atıf falan gerekmez. Kürtçeyi resmÓ dil yapmak gerekmez. Türk Kemalizmi’nden bıkmışım, bir de Kürt Kemalizmi çekemem şahsen. Fransız Anayasası’nın 75-1 maddesini olduğu gibi alırsın, olur biter: “Bölgesel diller, Fransa’nın ortak mirasına (patrimoine) dahildir.” Gerisi, her belediyenin kendi işi.
Ama, 12 Eylül darbecilerinin yaptığı anayasadan ve tüm yasalardan, Türkçeden başka dilleri yasaklayan tüm hükümler derhal kaldırılmalı. Eğitimle ilgili yasak getiren Anayasa md. 42’yi, seçim konuşmalarını vs. yasaklayan Siyasi Partiler Kanunu md. 43 ve 81’i, Dernekler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi belgelerdeki benzer tüm hükümleri kulağının ucundan tutup tarihin çöplüğüne fırlatmalı.
Yetti artık bu “Türk, milletimizin adıdır” palavrası şemsiyesinde yürütülen etnik üstünlük taslamaların bu ülkeye verdirdiği telefat. Eğer “Türk”e öncelik varsa, Kürtler de “Kürt”ün Anayasa’ya girmesini isterler. “Şekil 1’e” döner, bu sefer daha da katmerlenecek olan belâyı devam ettirirsiniz, görürsünüz…