Baskın Oran

Bodrum’dan sabun köpüğü, ama önemli haberler

Geçen gün, Berk’te bir kadının çantasına kalk gidelim diyen 6 yaşındaki kız çocuğunun öyküsünü ve sonunda tüm lokantanın Yahu, yazıktır, parmak kadar çocuk bucular ile Mutlaka polis çağırın; ağaç yaşken eğilirciler arasında ufak bir meydan muharebesine sahne olduğunu anlatmıştım.

Dün gece limandaki Bodrum Cafe’de oturuyoruz yine. Burayı eski Bodrumcular “Raşit’in Kahvesi” diye anımsayacaklardır. Raşit artık ortalarda yok ama (kendisinin orada sahip değil de sadece garson olduğunu biliyor muydunuz?), hiç üzülmeyin, yerini “Sarı” dolduruyor. Sarı büyük adam. Sarı geliyor, “müessese ikramı” ekliyor mönüye, bi de “fiks fiyat” uyguluyor (o da nedir demeyin, dinleyin geçin). Bizim oğlanın arkadaşı, ne de olsa. Müthiş esprili bir adam. Üstelik, çok nadir cinsinden: samimi oluyor, laubali olmuyor.

Kendisiyle nedense daha bu yıl, 15 gün önce teşerrüf ettik. Bizim masaya geldi, siparişi alırken Feyhan’a “Abiyi ben bu yıl yeni tanıdım?” diye kimlik sordu. (Bodrum’daki muhafazakarlık konusunda daha önce yazdığım iki yazıya müracaat ediniz). Ben de, “Oo, kardeşim, biz Feyhan’la 6 yıldır dost hayatı yaşıyoruz, nasıl duymadın?” dedim de, Feyhan az kalsın göçüyordu, derhal lafı ele alıp işin doğrusunu söyledi de, ailemizin namusu kurtuldu. Ondan beri Sarı’yla aramız çok iyi.

Birader, ayrıntı vermekten meseleyi unutuyoruz (ama sevgili okurlarım, anımsayın, Allah da Şeytan da ayrıntıdaymış). Mesele şu ki, Sarı’nın “Bu akşam bana bırakın. Size kendi kreasyonum bir kokteyl yapayım” (bittabi Lâz şivesiyle, ya nece olacaktı?) diyerek getirdiği cinli bardakları yudumlarken ve “Çok iyi olmuş yahu Sarı, şunun bi tarifini de versene” derken, yoldan Kaymakam Bey geçti. Vakit daha 02.00 yeni olmuş, arkasından seslendik, yanındaki eli telsizli beyle birlikte gelip masamızı onurlandırdı (kendisi Mülkiye’den 79 mezunudur). Bodrum ilçe emniyet müdürüyle de böyle tanışmış olduk.

Size ne anlatacağım, hırsızlıktan açıldı ya, Kaymakam Bey’in eşinin de çantasını çalmamışlar mı geçen gece, üstelik buranın en à la mode gece kulübü olan Küba’da! Pes. “Aman, bunu kimse duymasın!” dedim, “Gazeteler yazdı bile!” dedi. Eh, benim de yazmamda bir sakınca yok. Aynı masadaki Mustafa Doğan’ın eşinin çantası tıka basa mark doluymuş, onu ellememişler. Mustafa Doğan kimdir diye sordum, Feyhan başta olmak üzere herkes bir “Fenerli Futbolcu” çekti, yine madara olduk. Bu genel kültür hangi kitaptan öğreniliyor, bana yazarsanız ihya edersiniz. Kaymakam Bey Fenerli ya, burada dedikodu almış yürümüş, Bodrum’un 10 bilbordunun 9’undaki “Bir Gün Herkes Fenerli Olacak” ilanlarını onun astırdığı yayılıyor. Sordum, öyle bişey yokmuş.

Konuşma sırasında, Müdür Bey bu küçük kızların kendileri tarafından sorgulanamadığını, bir derdin de bu olduğunu söyledi. Biz de hemen, “Tabii, anası babası gelip almıyor, elinizde kalıyor, bi de bu var di mi?” dedik, aldığımız cevap: “Hayır. Yakalanır yakalanmaz bir avukat geliyor ve çıkarıyor!”. Tam DGM’lik durum; örgütlü suç. Ama buranın hoşgörü havası içinde idare ediliyor.

İdare deyince, buranın esnafı İngilizce’yi enfes idare ediyor. Bir kere, sözlü olarak herkes muazzam yabancı dil konuşuyor. Şimdiye kadar sadece İngilizce biliyorlardı, bu yıl Fransızlar ve İtalyanlar da Bodrum’u keşfedince, yahu nasıl oluyor bu iş demeye kalmadan derhal Fransızca ve İtalyanca da öğrendiler. Sokaklarda şakır şakır bu iki dili konuşuyorlar şimdi. Henüz öğrenemedikleri bir tek Almanyacı lisanı var ki, bu kadar genç Almanyacı (2. kuşak) yoğunluğu karşısında bu ayın ortasına doğru o iş de tamamdır.

Yazılı İngilizce’yi sorarsanız, o hiç akıl alacak gibi bir olay değil. Türk insanının pratik zekasını nasıl güzel yansıtıyor, o kadar olur. Örneğin, bizim evin hemen dibindeki Halikarnas yokuşunda “Poncho’s” var, Meksika lokantasıdır kendileri, etlerinin Buenos Aires’den geldiği söyleniyor, onun kapısında yazıyor:

“Turkish food OK! But for long???”  Bendenizin İngilizcesi ancak şöyle-böyle olduğu için bunu anlayamadım. Ama 1 ünlem, 3 de soru işareti önemli bişey olduğunu belli ediyor. Ama durun, yanındaki yazıyı söktüm: “A  good steak in Turkey, only here” Başka anladıklarım da var. Poncho’s’un hemen yanındaki Merhaba Pansiyon’un ilanı: “Konfor Table rooms with air conditioning”. Bu serinletici işi Bodrum’da çok önemli tabii.  Cevat Şakir Caddesinde, örneğin, bir lokantanın önünde “Air condition seating in the upper level” yazıyor. Webster’e eklenmeli.

Azizim, bu dil harikalarının mareşalini geçen gün Neyran söyledi, gözüyle görmemiş ama mutlaka varmışmış: “Chicken translation”. Ne dükkanının önünde yazıyor olduğunu ferasetinize bırakıyorum. Tüyo: yüksek sesle Türkçe okuyun.

Fransızca bilenleri de ihmal etmeyelim. Ünlü Cumhuriyet Caddesindeki Baraz Otel’in mönüsünün önünden geçiyoruz, birinci madde: “Chateau Brillant”.

Yeme de, nur içinde yat.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı