Baskın Oran

Bodrum’da Okso Vre Piomenos!

Memlekette bunca dert varken, Suriye’yi güzel güzel işgal edecekken, bu yıl da hayranlarımın bastırması sonucu yazıyorum. Tabii, bunlar Bodrum yazısı hayranlarım mıdır, yoksa sürekli tatsız şeyler yazışımın düşmanları mıdır, bilen yok. Biz sadede gelelim. Akiller kitabına girişmek yüzünden katılaşan bacaklarımı açmak için, gecenin kör saatinde Feyhan’la yürüyüşe çıkmışız, tabii ki mahallenin meyhanesi Berk’in önünden geçiyoruz, “Baskın Abi, gel, gel!

 

Balık çorbası

Yürümem lazım. “Dönüşte!” Gabukçu Volkan seslenmektedir. Kafası iyidir. Atkuyruğu saçı ve gebe kısrak göbeğiyle Berk’in artık bu saatlerde boşalmış masalarından birine kaykılmıştır, önünde bi ayran kadehi, tabakta da yarım dilim beyaz peynir ve bir salkım kapkara misket üzümü vardır danesi nah başparmağım gibi. Ama bir gözü, köşede deniz kabuğu-sünger sattığı Denizyıldızı’na girebilecek müşterilerdedir.

Ülkenin emperyalizmden bağımsızlığı için 1969’da dinamitle yıktığımız 1780 tarihli Aya Nikola kilisesinin Belediye Başkanı Kocadon (soyadı budur) tarafından ortaya çıkarılan duvarlarına kadar, hatta bi gayret limana kadar yürürsünüz, dönüşte siz yorulmamışsınızdır ama alışmamış bacaklarınız ricacıdır, gelir oturursunuz. Gabukçu eyitir: “Baskın Abi, bi balık çorbası!

Türkiye’de yaşıyor olsan bu saatte işkembe çorbasıdır, ama Bodrum’dasındır. Yine de, içine çöreklenmiş bilimsel kuşkuculuk sordurur: “Tombiş balık çorbası mı yapıyor artık?” Tombiş Mustafa, Berk’in sahibi ve baş aşçısıdır. Bir gün önceden söylersen yapmaktadır ama on sekiz yıldır haberin yoktur, bu da senin ayıbındır. Bolca limon sıkınca resmen cennet taamıdır, kaşıklamakla doyulacak gibi değildir, Gabukçu ise izahattadır:

Abi, dedem beni karşısına oturturdu!” Meğer beni şimdi nasıl karşısına oturttuysa, bunun dedesi Berber Memet rahmetli, o da süngerci, evdekileri 22.00 sularında yatağa yolladıktan sonra Fahrettin Kerim’i açmakta, torununu da refakate oturtmaktadır. Volkan da sabah kalkınca pijamanın cebinde bir banknot bulmaktadır. Yalnız, anneannesi Saadet Hanım (şu anda 94), kazara tuvalete falan gideceği tutar da bunları masa başında enselerse, ortalığı birbirine katması Allah’ın emridir: “Osko vre temenos! Bu çucuğu da mi alkolik yapıcen?”.

Osko değildir evvela, okso’dur; Alsancak çocuğuyuz herhalde. ‘Dışarı, defol’ demektir. Temenos’u Mihail Vasiliadis’e sorup “cami” yani ibadet yeri olduğunu öğrenirsin, ama anlam tutmaz. Neyse, sonuç şöyle bağlanır: “Okso piomenos olmasın yahu? ‘Defol Sarhoş!’ demektir”. Giritli’nin asimilesi Volkan anca bu kadar hatırlamaktadır.

 

Başka şeyler…

Bodrum’da sesler çoktur. Mesela, sabahın 09.30’unda belediye hoparlörü: “Dikkat dikkat. Vefat. Kumbahçe Mahallesi falanca sokaktan, falancanın eşi, falanca falanca falancanın babaları, eniştesi, damadı, bacanağı filanca bey vefat etmiştir. Cenazesi, ikindi namazını müteakip filanca camiden kaldırılarak Kızılağaç kabristanına defnedilecektir. Mevla rahmet eyleye. Tekrar ediyorum, Vefat. Kumbahçe Mahallesi…” Ardından, üç camiden ayrı ayrı salâ.

Böyle dokuz göbek saymak çok şart olmasa da, hadi ölüm farklı bir durum. “Dikkat dikkat. Kan aranıyor!” ve “Küçük bir kız çocuğu kaybolmuştur…”lar da öyle. Ama geçen hafta vallahi kulaklarımla şunu da duydum: “Dikkat dikkat: Üzerinde tişört, şort ve spor ayakkabı bulunan 19 yaşında bir şahıs kaybolmuştur. Görenlerin zabıtaya haber vermesi rica olunur”. Tabii, iki kere. Benim çocukluğumda Vatan gazetesinin Pazar ilavesinde “İster İnan İster İnanma” diye resimli matrak bir köşe vardı, onu hatırladım: Sabahın köründe, Kamer Genç ile Emekli Pilot Albay Zübeyir Batur’un katılacağı panelin anonsu yapıldı. Yanlış duydum dedim, doğruymuş. Yahu, bunlar kışın tamam da, yazın insanların saat 05’te yatağa girdiği Bodrum’da olur mu be. Burası İç Anadolu kasabası mı?

Evet, İç Anadolu. Ama, Törkiş Kokteyl style. Günlük tur tekneleri, kalkarken ve dönerken saatlerce en yüksek perdeden çaldıkları 10. Yıl Marşı ve 10. Yıl Nutku repertuarlarına bu yıl da şunu eklediler: “Angara’nın bağları da / Büklüm büklüm yolları / Ne zaman sarhoş oldun da / Galdıramıyon golları”. Günde 20 postası garanti. Kültürel uyum ossa ossa bu kaa olur. Ulusalcılık ile kasabacılık karışımında bir kokteyl zeytinisin sen, Bodrum.

Hatta, denize girdiğimiz Paşatarlası’na her gün gelen grubun içinden birayı fazla kaçıran biri, usul usul çalan müzik setinin başını boş bulunca, sen git, bunun kasetini koy, kulak zarlarını yırtarcasına sonuna kadar aç, bi de kıvırmaya başla. Asfalyaların atması sonucu denizden “Heeey! Dingonun ahırı mı lan burası!” diye aynı dilden bi böğürme gelince, plajı çekip çeviren Vanlı Metin yıldırım gibi koşup kıstı. Altyapı değişince üstyapı da değişirmiş ya, yükselen AKP Türkiyesi’nin uyumu da böyle yürümekte.

Karadakine gücümüz şimdilik yetiyor da, denizdeki ne olacak bilmem. Gece yarısından sonra cerre çıkan katamaranlarımız bu yıl yavruladı şükür, iki oldu, birbirinin sesini bastırmaya çalışıyorlar. Anlaşılan, bunlara kaymakamlık falan karışamıyor, çünkü geçen gün tur teknesi terörü için 155’e telefon ettim, ilk soru: “Bağlı mı, denize açılmış mı?” Bağlı deyince, tamam dediler, biraz sonra susturdular. Memlekete bak yahu.

Yeri gelmişken; bazı İstanbullu gazeteciler her yıl Bodrum’a düşerler, giriş parası olarak garç diye 150 TL geçirip bir lahmacunu da bilmem kaça kakalayan beach’lerden köşeler boyu şikayet ederler. Bırak yahu, artiz görmeye veya kendini teşhire meraklı kardeşlerimiz gidip kazıklansın; o da öyle dıfk oluyor. Bizim “Metin Beach”te giriş-şezlong-efendice muamele parasız, demli çay 3 TL, hamburger 8 TL, soğutulmuş bardakta büyük bira 8 TL.’dir Oğulları Egecan ile Doğucan hizmetinizdedir.

 

Hadi yine tatlıya bağlayalım

Of be birader, güya tatsız meseleler yazmayacaktık. Pardon. En iyisi ben gelecek hafta yine Bodrum anlatayım, Can Dündar’la plajda fotoğraf çektirenleri yazayım, bir de yarımadanın en sessiz yeri Gümüşlük’te neler yaşadık, onu şey edeyim, helalleşelim.

Bu arada çorbayı içmiş, uykumuzu getirmiş, bu çorbanın dededen öğrenilmiş bir refakat rüşveti olduğunu anlamışızdır herhalde, müsaade isteriz, ama Volkan bitirmemiştir: “Baskın Abi, dedem var ya, daha 4 yaşındayım, Foto Esmer’in yanında çıraklık yapıyom, yerleri falan süpürüyom, ama küçük müçük demeden hafta sonu, tak, harçlık. Sonradan bi öğreniyom, dedem onlara verirmiş, çocuğa verin diye…

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı