Baskın Oran

Bodrum’da cırcır ilacı

Memleket birbirine giriyor. Bir yanda PKK “nerelerde bomba patlatayım?” diye internette hoş anketler yapıyor ve Genelkurmay da Terörle Mücadele Kanununu çaktırmadan geri istiyor. Askerlerimize destek veren vatansever futbolcumuz Tanju, K.Irak’tan aldığı antrenörlük önerisine “Milli duygular çok önemli” gerekçesiyle hayır diyeceğini açıkladı. Ama, her ihtimale karşı, “Futbolda siyaset yoktur” diye eklemeyi de unutmadı. Vatana yöneltilen çok yönlü saldırılara İçişleri Bakanlığımız da katıldı ve Ağrı’ya tırmanmak isteyen Yunanlı ekibin iznini, zirvede bayrak açacaklarını anlayıp reddetti. Yunanlılar da “Siz 3 yıl önce Olimpos’ta açarken iyiydi?” diye cevap verdi. “Donla Mücadele Timleri” ise mücadelelerini İstanbul karasularında sürdürüyorlar.

Memleket bu haldeyken Bodrum yazmak racona uyar mı? Ama gel gör ki aziz okurlarımı zaptetmek artık mümkün değil. Canlarım benim; bakın içlerinden biri ne diyor: “Bu yaz sıcağında hâlâ ülkenin gündemiyle meşgulsünüz ve üstelik bizi de meşgul ediyorsunuz! Bodrum’un havasından, suyundan, balığından, mezesinden, İngilizinden söz etmenizi bekliyoruz artık. Anadolu bozkırında gün sayıyor olsak da esintili Bodrum sohbetlerinizi hak ediyoruz. Alıştık bi defa, bekliyoruz …Bitmez bu ülkede olup bitenler!.”

İçinde sitem, beklenti, duygu sömürüsü, gizli tehdit, herbişeyin bulunduğu mektubun ünlem işaretiyle bittiği dikkatinizi çekti mi? Bodrum yazmadığım takdirde okurum intihar bile edebilir ve sebebi olurum.

***

En önce, “en büyük” sıfatıyla bir haber. Daha doğrusu biri iyi biri kötü iki haber. Önce iyisini söylüyorum: Geçen gün Dalavera Memet abimiz telefon etti, “Baskin Beey, sana bi müjde verem mi?” dedi. Meğer Dalavera’nın oturduğu sokağa belediye nihayet “Dalavere Mehmet Sokak” adını vermiş! Bütün sokaktan imza toplamış, tam bir yıldır hacı bekler gibi bekliyorduk; dünyalar benim oldu. Memet Abi de sevinçten uçuyor ve Ali Cengiz’in kahvede tebrikleri kabul ediyor.

Derkeen, Dalavera’dan bir telefon daha: “Baskin Beey, sana bişey diyem mi, sokak tabelâlarindan birini, bi namussuz çivilerini sökmüş, sona büküp birakmiş!”. Hemen gittim, gerçekten de biri tabelayı ikiye bükmüş, öyle bırakmış. Hemen zabıtaya haber verdik, falan. Ama gel gör ki, görgü tanığı yok. Orada işyeri olan bir gerizekalı var, günahı boynuna, herkesin şüphesi onun üzerinde toplanıyor. Biraz önce mahalleliyle çeşitli alternatifleri tartışma toplantısından geldim. İleri sürülen en akla yakın çözüm: Sokağın başına gitmek ve “Bunu kim yaptıysa muhterem validesini şöyle yapayım, böyle yapayım” diye saymak. Dur bakalım ne olacak; haber veririm.

***

Efendim, bu yıl dolaşmaya pek az çıkıyorum, çünkü oturduk bu sefer de Ermeni Sorunu yazıyoruz. Program malûmunuz: sabah 11’de kalkış, 12’de kahvaltı, 13’te kulübeye iniş, 17-20 arası deniz, 20-22 arası önce içki sonra homini gırtlak, 22’de hadi yine kulübeye. 02’de bırakış, ev halkının yastıklarına serpilecek beyaz yaseminleri toplayış, 03’te tumba yatak. Geçen yılkiler gibi yürüyüşler pek az. Allahtan şans yardım ediyor da, haber-yoğun huruç hareketlerinden besleniyoruz.

Bu yıl bir de, üzerinize afiyet, motorları bozduk. Korkmayın, geçmez, çünkü mikrobik değil; aldığım antibiyotikten bağırsak mukozası harap oldu ve sıkı doktor tedavisi gördüm. Yalnız, iyileşmiyor mübarek. 22 gün oldu. Bre, bu sefer de ilaç zarar verecek. Derken, burasını çok iyi dinleyin, derdime limandaki Bodrum Cafe’nin işletmecisi Ali Bey yetişti; hani geçen yıl İngiliz oğlanları Kürt delikanlılardan koruyan Ali Bey. Allah razı olsun, “dallı” adaçaylarımızı içiyoruz, bir ilaç tavsiye etti: Sade gazoz içine bir adet aspirin! Kendisi yok Allahı var, önce inanmadım ama zararsız bişey olduğu için denedim, ikinci gün betonarme. Meğer, Çamlıhemşin yöresinde herkes bilirmiş. Gazoz bulunmayan yaylalarda falan kocakarılar şerbet yapar, içine aspirin atarlarmış.

Burada kesip, bizim Dalavera’nın tahrip edilmemiş bir tabelasına yer bırakayım. Gelecek hafta, memlekette yine bi mazarrat çıkmazsa, Ali Bey’in orada tanık olduğum çok ilginç sahneleri anlatacağım.

Not: İlköğretim öğrencileri için MEB tarafından seçilen 100
Temel Eser arasında, benim bildiğim en az 7 çocuk kitabı yazmış olan Aziz Nesin üstadımın tek bir kitabının bile olmamasına ne diyorsunuz?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı