Baskın Oran

Bodrum’da Allah’a havale…

Çok şükür içte-dışta herşey mükemmel. Gönül rahatlığıyla Bodrum yazabilirim.

Günlük programı geçen yıllardan biliyorsunuz. 10.30’da uyanış, iki ev yanımızdaki bakkaldan gazeteler. 12’ye kadar onları mütalaa. 13’e kadar kahvaltı. Bahçedeki çalışma kulübesine intikal ve 17’ye kadar okuyup yazma. Plaj şezlongunu sırtlayıp Feyhan’ın yanına denize iniş (kendileri 15’te giderler). 19’a kadar, arkadaki Bebek Otel’de kalan zargana gibi Alman kızlarının üstsüz tangalarına hiç bakmadan güneş altında uyuyuş, sonra da ayıp olmasın ve spor olsun diye denize giriş. 21’e kadar, evin terasında ikişer kadeh içki ve çene. 22’ye kadar yemek. Arkasından, çalışma kulübesine iniş. 02’de ise 1-1,5 saatlık Bodrum teftişimiz başlıyor; yani limana kadar yürüyüş ve Sarı’nın orada birer adaçayı içiş. Biraz hikaye okuyup yatışımız 04’ü bulmaktadır.

Kıssadan kısa hisse: Evlenecek öğrencilerime tavsiye ederim, benden hiçbir şey öğrenmedilerse şunu öğrensinler: tavuklar ve baykuşlar olmak üzere insanlar iki türe ayrılır. Evleneceğiniz zaman burcuna bakacağınıza tavuk mu baykuş mu, önce ona bakın. Tavuksanız tavukla, baykuşsanız baykuşla evlenin. Ben bu konuda da şanslıyım.

* * *

Her yaz kendi kendime söz veririm, Feyhancık da umutlanır fakir: Sadece okuyacağııım! Nah. Bitirilecek iki İngilizce makale ve hazırlanacak kitap yeni baskısı dışında, bu yaz bir de kitaba başladım efendim: “Bodrum’un Dalavera Tarihi”. Hiç kimselere söylemeyin; Dalavera Mehmet abinin (size daha önce bahsettim; www.baskinoran.com adresinde var) anılarını banda kaydediyorum, bir o kadar da dipnotta izahat-içtihat ekliyorum. Bir yandan öyküler alabildiğine matrak, diğer yandan satır aralarında eski Bodrum’un sosyo-ekonomik tarihi. Örneğin, İkinci Dünya Savaşında İngiliz ve Türk istihbaratı. Örneğin, Girit göçmenlerinin Türkçe bilmemeleri, kiminin de ölene dek öğrenmemesi hakkında neler. İspita [“kıvılcım”] Hasan bugünkü Dinç Pansiyon’un sahibi; orada bakkallık yapıyor, pazara da patates götürüyor. Yanında o zamanki yassı, ortası delik okkalar, bağırıyor: “Kirki beş! Kirki beş!”. Kızılağaçlı yaşlı bir köylü geçiyor, fiyatı çok iyi buluyor, başlıyor patatesleri seçmeye ve kenara yığmaya. Köylünün kırk okkayı beş kuruşa almaya niyetlendiği anlaşılınca, İspita çıldırıyor: “Yok more okka more! Kirki beş more!”. Daha az bilenleri de var: Bir sabah komşuları Ayşânım “Size tarhana getirdim” diye geliyor, sonra tencereyi almaya döndüğünde Dalavera’nın teyzesi Fatma hanım teşekkür ediyor: “Ayşânim, kerhane çok tatli!”. Memurun biri Marmaris’e tayin olmuş, Bodrum’dan gidiyor, ailesini ve eşyalarını on beş günde bir açığa demirleyen vapurla önceden yolluyor. Taşımayı yapan Giritli mavnacı geliyor, parasını isteyecek: “Beyim, senin kariya vapurda kodum, geldim!”. Adamın elinden zor kurtarıyorlar, bunlar Türkçeyi bu kadar bilir, diye…

* * *

Burası Bodrum; mecburen indik aşağılara. Oradayken, bari bir tane daha anlatayım da, bunca haftadır Irak diye kafa ütülemeyi af ettireyim. 02’den sonra limana yürüyüp Sarı’nın orada (eski adıyla Raşit’in Kahvesi, bugünkü adıyla Bodrum Cafe) adaçayı içiyoruz ya, dün gece sanki durum biraz değişikti. Sarı geldi, “Abi, ortalık şimdi yatıştı” dedi. Patronu Ali bey (hepsi gibi, Çamlıhemşinli) şöyle anlattı:

– Dışarısı karıştı. Baktım, iki turist oğlan koşuyor, arkalarından da bizim kara delikanlılar. Önce karakola seğirtir gibi oldular [karakol hemen oradadır], sonra bizim buraya döndüler, koşup tezgaha benim arkama sığınmazlar mı! Ne oldu diyorum, oğlanlar İngiliz, Türkçe bilmiyorlar ki abi! Kara delikanlıları gösterip bişeyler söylüyorlar. Durun bakalım dedim, delikanlıları sorguya çektim. Birisi diyor ki, “Abi biz bunlarla pazarlıği kesmışiz, şu kadara olur demışiz, dediğimizi de yapmışiz, bunlar parayı vermiy! Vallah biz karakola giderih!”. Bunun üzerine Ali bey sinirlenmiş:

– Ulan, ne karakolu! Bunun davası mı olur! Bize tecavuz ettiler deseler ne halt edeceksunuz!

Bizim delikanlı bu işlerin acemisi olmasa gerek ki, cevap hazır: “Desinler abi! Deneya testi yapiymişler, bişey çıkmıymiş!”. Sonuçta efendim, Ali bey diyor ki:

– Hocam, oğlanları şeyettim, gittiler [adlı adınca söylüyor]. Ama giderken hâlâ bağırıyor alçak: “Abi, sen bunlara söyle, Allah’a havale etmişemdir onlari! Allahlarindan bulsunlar!

* * *

Siz ne yapacaksınız bu sıcakta Irak’ı mırak’ı, siz Bodrum’da kim kimi ne yapıyor, nereye havale ediyor, ona bakın. Orta Doğu’da kimin kimi ne yaptığını, Türkiye’de kimin kimi nereye havale ettiğini büyüklerimize bırakın. Hükümetimiz ve askerlerimiz anlaşmış gözüküyor; Irak’a Türk askeri gönderecekleeer. Böylece Amerika’ya müttefikliğimizi de ispatlayacağız, 1 Mart’ı da affettireceğiz, Kürt devletini de önleyeceğiz, Irak masasında da söz sahibi olacağız, müteahhitlerimiz de para kazanacak, günde kırk bin kişiye de yemek çıkaracağız. Irak’a demokrasi götürmeye de yardım edeceğiz.

Ama bu arada Hakkari’de insanlar çöplük karıştırmaya devam edecekmiş, Türkiye’ye demokrasi AB zoruyla geliyormuş, kendi orman yangınlarımızı söndürmekten acizmişiz, Amerika’nın tek dayanağı Iraklı Kürtlermiş, Polonya askerlerine ve Türk kamyonlarına roket saldırıları başlamışmış, Ürdün büyükelçiliği uçurulmuşmuş, siz karışmayın.

Büyüklerimiz, “Komşudaki yangına seyirci kalamayız!” dedilerse, bitmiştir. Alimallah, kalkarlar, sizin gibi münafıkları bir de “askerlikten soğutmak” maddesinden DGM’ye havale ederler, İngiliz turistlerden beter olursunuz…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı