Baskın Oran

Bir ortadoğu masalı : Davud ile Golyat

Bu haftaki yazılarda yapmayı düşündüğüm şey şu: FKÖ ile İsrail’in yaptığı anlaşmayı teker teker maddeleriyle, olanak ve tuzaklarıyla, yapılış ortamıyla, dünya ve Türkiye açısından sonuçlarıyla, gelmişiyle geçmişiyle incelemek, daha doğrusu,  Filistin-İsrail anlaşmasını  geniş biçimde ele almak. Hani şu, bunca kavgadan sonra Filistin halkına önce özerklik, sonra da bağımsızlık vermeye yönelen ve herkesi Berlin Duvarının yıkılması veya SSCB’nin çöküvermesi kadar şaşkın bırakan olayı.

Şaşkın bıraktı; çünkü bu iki olay kadar önemliydi,  onlar kadar olanaksız görülüyordu, kökleri bu olaylar kadar eskiye dayanıyordu.

Diğerleri tamam da, son söylediğim yanlış, çünkü Filistinlilerle İsrail arasındaki kavga, karşılaştırma kabul etmeyecek kadar daha eskiye dayanıyordu: Tunç Çağına!  Evet,  bu iki halk, çatışmaya daha o devirde başlamışlardı.

İsrailoğulları (bugünkü İsrail halkının ataları) ile Filistîler (Filistinlilerin ataları), sonradan  “Filistin” olarak anılmaya başlayacak Kenan ülkesine yaklaşık aynı tarihlerde, Son Tunç Çağından İlk Demir Çağına geçiş sırasında, yani büyük olasılıkla İÖ 13. yüzyılda  geldiler.

Doğudaki Mezopotamya’dan gelen İsrailoğulları’nın aksine Girit’ten kalkıp gelen Filistîler, yolda ihtiyar Anadolu’nun yüksek  savaş teknolojisini de aldıklarından, daha üstündüler. Zaten dağınık yaşayan bu kabileleri üstüste yendiler. Son olarak da… İşin bundan sonrasını, çocukluğumuzda gördüğümüz “Davud ile Golyat” ve “Samson-Dalila” filimlerini de anımsayarak, Hıristiyanlığın kutsal metni Kitabı Mukaddes’in alabildiğine ilginç üslubundan dinleyelim (I. Samuel, 17-22):

“…Ve Filistîler cenk için ordularını topladılar…Ve Filistîlere ordugâhından adı Golyat olan Gat’lı [Filistîlerin beş kraliyet kentinden biri] pehlivan çıktı, boyu altı arşın ve bir karıştı [bizim ölçülerle 2.89 m.]. Ve başında tunç başlık vardı, ve üzerine pullu zırh giyinmişti; zırhın ağırlığı beş bin şekel [81.8 kg.] tunçtu…Ve durdu, ve İsrail dizilerine bağırıp onlara dedi: Niçin cenge dizilmeye çıktınız? Ben Filistî değil miyim, siz de Saul’un [İsrailoğulları’nın ilk kralı] kulları değil misiniz? Kendiniz için bir adam seçin de yanıma insin. Eğer benimle cenk edebilir ve beni vurursa, o zaman size kul oluruz, fakat eğer ben onu yener ve onu vurursam, o zaman siz bize kul olursunuz, ve bize kulluk edersiniz…Ve Filistî’nin bu sözlerini işitince Saul ve bütün İsrail yılgınlığa düştüler, ve çok korktular.”

Filistin devi Golyat (diğer adı: Calut) her gün bir kez ortaya çıkıyor, meydan okuyordu. Günlerden bir gün, çoban Davud ovaya indi. Kral Saul’un, meydan okumaya cevap verebilecek yiğide kızını ve servetini vereceğini öğrendi. Yanında yalnızca bir çoban sapanı vardı. Kitabı Mukaddes şöyle devam ediyor:

“…Allah’ın dizilerine meydan okuyan bu sünnetsiz Filistî kim oluyor? …

Ve Davud Saul’a dedi: O adamdan dolayı kimsenin yüreği zayıflamasın; kulun gidip bu Filistî ile cenk edecektir…Ve Saul kendi esvabını Davud’a giydirdi, ve başına tunç başlık koydu, ve ona zırh giydirdi.”

Fakat Davud böyle ağır şeylere alışkın değildir. Hepsini çıkarır, yerden kendine beş tane çakıl taşı seçer ve meydana çıkar.  Kolayca vurulabilir durumdadır, ama daha çeviktir:

“Ve Davud dağarcığına el attı, ve oradan bir taş alıp sapanla fırlattı, ve Filistî’yi alnından vurdu; ve taş alnına battı, ve yüzü üstüne yere düştü. Ve Davud Filistî’yi sapanla ve taşla yendi…”

İsrail-Filistin kavgasının “ilk raundunu” sona erdiren bu sapan ve taş kavramları, bu olaydan yaklaşık otuz üç yüzyıl sonra çok değişik bir bağlamda, hatta yüz seksen derece ters bir ortamda karşımıza çıkacak. Ama, bu kadar uzun bir öyküyü bir günde bitirecek değiliz  tabii.

 

Yarın: İsrail-Filistin kavgasından, İsrail-Arap kavgasına

Önceki Yazı
Sonraki Yazı