Her dönemde magandalığın bitakım simgeleri vardır. Günümüze özgü olanlar arasında mümtaz bir yer tutanlardan yumurta topuk, koyu pantolona beyaz çorap, göbeğine kadar açtığı kıllı göğsünde altın kordon, hatta, her cümleye “yani”yle başlayıp “yani”yle bitirmek, tespih sallayıp gezmek vs. sayılabilir. Artık, TV spikerleri ve tiyatro oyuncuları gibi muhteremlerin “Şok oldum” veya “Panik oldum” demesine girmiyorum, tansiyonum çıkar diye.
Bu magandalık simgelerinden bir tanesini çok özel buluyorum ve çok fena sinir oluyorum: Restorant.
Yüz yıllık “lokanta”nın “restoran” olması tamam da, kırk yıllık restoran nasıl “restorant” oluverdi, akıl erdiremiyorum. İnanın, şu anda bilgisayarda yazarken bile bu bilmemne ettirici t’yi vuruyorum, otomatik olarak siliyor bilgisayar, anlayın artık.
Karşımdaki söylerse, kim ve nerede söylerse söylesin hemen düzeltiyorum. Tabii maganda olmak icabı duymuyor veya anlamıyor veya en iyi olasılıkla ben yanlış söylüyorum sanıyor; tabii bir daha düzeltiyorum. Zavallı Feyhan da artık ne yapsın, alıştı. Benim gibilerin ve benim gibilerin en yakınındakilerin işi her zaman zor.
Magandaların restorana restorant demesi (hatta, hatta, res-tau-rant diyen civanlar da var!) bir miktar normal de, Türkiye’nin en burjuva yerlerinden Bilkent Plaza’da yiyecek-içecek yerlerinin bulunduğu bölüm girişinin üstünde de, adam boyu harflerle yazıyor: Restorantlar.
Feyhan zaman zaman vakit geçirmeye gider. Benimki sayılıdır; onu almaya giderim bazen. Birinde, dayanamadım. Buranın yönetim yeri neresidir, diye sordum, merdivenin aşağısını gösterdiler, indim. Kapı kapalıydı. Döndüm.
Hani, beni tanımayan işim gücüm yok sanacak, bir dahaki sefere yine gittim. Bu sefer buldum. Girişte masanın başında sağlam yapılı, uzun boylu bir delikanlı, telsizle konuşuyor. Azıcık bekledim, bitirdi, sordu:
“Mescidi mi aramıştınız?”
Yine bendenizi tanımayanlar için, kısa ve ağarmış bir sakalım olduğunu söylemeliydim baştan. Kibarca, hayır dedim. Ama hemen telsiz zırladı: (konuşulduğu gibi yazıyorum):
“Sentır 4, sentır 1!” Bizimki cevap veriyor: “Sentır 1, sentır 4!”
Neyse, o da bitti, bir şikayetim bulunduğunu, ama önce bu “sentır” konusunda “merkez” demesinin daha iyi olup olmayacağını sordum.
“Başlarda öyle diyorduk, ama şimdi artık böyle diyoruz” dedi. Peki, dedim. Asıl şikayetimi nereye yapabileceğimi sordum. Arkadaki bir odaya haber verdi. Müdür olduğu anlaşılan bir beyefendi geldi ve bir şikayetim olduğunu duyunca,
“Odamda görüşelim, buyurun” dedi.
Kesinlikle Arthur Hailey, Otel, ama sayfasını hatırlayamadım. Lüks otelin müdürü, lobideki gürültüleri duyunca hemen koşar, kimin ne yaptığını hiç sormadan hemen “Buyurun, şöyle yan tarafa geçelim efendim” diyerek önce hadiseyi merkezden kanatlara kaydırır. Müdür bey de işinin erbabı.
Odasına geçtik. Ben durumu arz ettim. Burasının lüks bir alışveriş merkezi olduğunu, bu t’nin kaliteyi fena halde düşürdüğünü, çünkü “restorant” demenin çok düşük bir kültür düzeyini gösterdiğini belirttim. Hatta, ilave ettim: “Aynen, lacivert takımın altındaki beyaz çorap gibi” dedim.
Müdür bey izah etti: “Yiyecek-içecek alanındaki dükkanlar böyle yazıp verdi, biz de sadece yaptırdık. Dediklerinizi anlıyorum, ama bir harf için değişmesi çok zor, çok pahalıya çıkar”.
Ben istim üzerindeyim ya, “Peki ama, çok daha değişmeyecek şeyler bile değişiyor. Hitler 1933’teki bir konuşmasında Üçüncü Reich’ın 1000 yıl süreceğini söyledi, 10 yıl anca dayandı. 1982 Anayasası 12 Eylül Cuntası tarafından hiç değişmeyecek diye yapıldı, kevgir gibi oldu” dedim.
Artık, “Çattık” diye mi düşündü ki, bir an durakladı, sonra:
“Beyefendi, acaba siz nerdensiniz?”
Nereden olduğumu söyledim. “Bu meseleyi yazacağım da, ama önce size söyleyeyim belki bişeyler yaparsınız diye düşündüm” diye ekledim.
“Bakalım ne yapabiliriz, bir araştıralım” dedi müdür bey. Ben de teşekkür ettim, görevini yapmışların huzuru içinde çıktım.
* * *
Aradan aylar geçti, geçen gün Fakülte’den çıkarken yine gitmiştim. Gözüm oraya kaydı.
Müdür bey müdahalesini yapmıştı. Yiyecek-içecek bölümünün tepesindeki yazı değişmişti.
Aynen söyle yazıyordu: Restoran lar.
Teşekkür etmek için gittim, bulamadım. Bir dahaki sefere yine gideceğim. Türkiye’de düzeltilen şeylere pek rastlanmıyor.