Baskın Oran

Benden daha kötü durumdakilere ayıp olur diye…

Benden daha kötü durumdakilere ayıp olur diye…

Benden daha kötü durumdakilere ayıp olur diye…

Can (Dündar), ben hocasını aşmış, sonsuz iftihar ettiğim bikaç öğrenciden biri. Bir abide gibi kocasının yanında duran Dilek canımız ciğerimiz. Adliye önünde Can’a kurşun sıkan herifin üzerine panter gibi atlayışını hatırlayın kafi.

Sonunda patladı. YouTube’da bir video yayınladı.

Burada bütün anlattıklarını Feyhan’la birlikte yıllardır çok yakından izledik. En yakından da, Bodrum’da bizim evin biraz yukarısındaki evlerini İstanbul’daki eve banka el koymasın diye satmak istemeleri olayını. Ama satamamaları olayını. Kapitalist Türkiye’de özel mülkiyet hakkının kemal-i afiyetle gasp edilişi olayını. Bodrum’daki tapu yetkilisinin imzalamayı reddetmesi olayını:

Bakanım TV’ye çıkmış, ‘Her işlemden haberim olacak’ diyor. Ben bunu duymamış gibi davranamam. Milletvekilini bile tutukladılar; yarın benim ismim de televizyonlardan alt yazı geçebilir.”

Dilek’e başından beri söyledim: Özellikle bu tapu işini hemen kamuya duyur. Çünkü “Bırakmam onu öyle” icabı, bütün dertleri İstanbul’da oturduğun eve el koydurmak, seni eşyalarınla sokağa atmak. Yargıdan margıdan medet umma, dedim.

Dilek hep şunu dedi: Dur hocam biraz daha bekleyelim. Benden o kadar daha kötü durumda olanlar var ki ayıp olur. Biraz daha bekleyelim.

Sonunda sakince infilak etti. Kendisinden daha kötü durumdakilerin de sesi oldu.

***

Leyla Şahin olayını unutmadı Türkiye; 28 Şubat’ın o azgın günlerinde, başörtüsü yüzünden tıp fakültesinde öğrenimine devam ettirilmeyen, dinli-dinsiz ama vicdanı olan herkesin desteklediği Leyla Şahin’i. Şimdi soyadına bi de “Usta” eklemiş.

Bu şahıs, AKP iktidarı sayesinde artık muktedirler safına geçince mazlum statüsünden zalim statüsüne terfi etmiş olacak ki, AKP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili sıfatıyla 2018 insan hakları gününde şöyle dedi hatırlarsanız:

İnsan hakları ihlali deyince akla somut söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu söylemek artık abesle iştigaldir.”

Dilek’in videosu işte bu şahsın, ama sadece onun değil, onun temsil ettiği tüm zihniyetin yüzüne şamar gibi indi; bilmem anladılar mı. Seyretmişsinizdir ama, tarihe yazılı olarak da kalması için tam metin veriyorum. Yazımın bundan sonrası Dilek’in tarihî konuşmasıdır.

***

Merhaba. Adım Dilek Dündar.

Siz beni “Can Dündar’ın eşi” olarak tanıyorsunuz. Ama bunun ötesinde kimliklerim var:

Ankara Koleji ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu bir ekonomistim. Belgesel yapımcısıyım. Bir cumhuriyet kadınıyım. Bu ülkenin bir yurttaşıyım. Anneyim.

Yurttaş olarak haklarım, anne olarak sorumluluklarım, cumhuriyet kadını olarak yükümlülüklerim var.

Bugüne dek, bizden daha kötü durumda olanlara saygı gereği, yaşadığımız haksızlıkları, hukuksuzlukları dile getirmedim. Sustum. Yargının, vicdanların harekete geçmesini bekledim. Bunun olmayacağını görünce de, bize yaşatılanları sizlerle paylaşmak istedim.

İktidar partisinin genel başkan yardımcısı, geçenlerde bir basın toplantısında, “Türkiye’de insan hakları ihlali olmadığını” iddia ederken, “Aksini söyleyenler somut bir tek olay bile gösteremiyorlar” dedi.

Madem öyle, işte size açık bir insan hakları ihlali:

2016 tarihinde yurt dışına çıkarken havaalanında pasaportuma el kondu. Hakkımda hiçbir suçlama, soruşturma, yargılama yok. Önce, elimde olan pasaportumun kayıtlarda kayıp göründüğü söylendi; sonra polis, seyahat özgürlüğümün kısıtlanmasına gerekçe olarak, “yurt dışına çıkmamın ülke güvenliği açısından sakıncalı olduğuna” dair bir yasa maddesini öne sürdü. Benim yurt dışına çıkmam neden ülke güvenliğini tehdit edecekti ki? Madem öyle bir tehdit vardı, eşime kurşun sıkan tetikçi, neden ceza almadan salıverilmiş ve pasaportu iade edilmişti?

Tamamen hukuksuz, keyfi, siyasi bir kararla 2,5 yıldır yurt dışına çıkmam, oğlumla, eşimle buluşmam engelleniyor. Tam anlamıyla, eşime karşı rehin tutuluyorum. Oğlumun bütün ömrümce hayalini kurduğum mezuniyet törenine gidememem, sıkıntılı ya da sevinçli günlerinde annesi olarak yanında olamamam, 2,5 yıldır hiçbir suçlamaya muhatap olmadan bu hukuksuzluğa maruz kalmam, hiçbir mahkemeden sonuç alamamam, yeterince somut bir örnek midir? Yaşanan insan hakkı ihlalini göstermeye yeter mi?

Yetmezse devam edeyim:

Eşim ve ben, ömrümüz boyu çalışarak kendimize bir yazlık ev aldık. Sonra paramızın yeteceği zannıyla İstanbul’da da banka kredisiyle bir ev almaya kalkıştık. İkimiz de işsiz kalınca krediyi geri ödeyemeyeceğimizi anladık. Yazlık evimizi satıp bankaya borcumuzu ödemek istedik. Ancak, tapu memuru, bu satışı Ankara’ya sormak zorunda olduğunu söyledi. Bunun tamamen hukuksuz olduğunu hatırlattığımızda da “Nereye şikâyet ederseniz edin” dedi.

O satışı yapamadığımız için borcunu ödeyemediğimiz evimize geçenlerde haciz geldi ve icra takibi başladı. Banka hesaplarımıza da el kondu. Ülkemden çıkamıyorum, ama yalnız yaşamaya zorlandığım evimden çıkmak zorunda kalacağım.

Türkiye’de yatırım yapacak, ev alacak, ortaklık kuracak olanlar, bu risklerin farkında mıdır, bilmiyorum. Ama biz, daima hukuka inanmanın bedelini ödüyoruz bugün… Buna rağmen hâlâ o inancı sürdürüyor, başvurduğumuz mahkemelerden adalet bekliyoruz.

2,5 yıldır eşimden, oğlumdan uzaktayım. Çoklarının yaptığı ya da önerdiği gibi illegal yollardan ülkemi terk etmek istemedim; yargıya güvendim, sabırla bekledim. Benim ve benim gibi aile bağları nedeniyle gerekçesiz cezalandırılan binlerce eşin örneğinde, hukuk kadar eski bir kavramın, “suçun şahsiliği ilkesi”nin açıkça çiğnendiğine tanık oluyoruz. Sadece o da değil, anayasayla bize verilmiş olan hak ve özgürlüklerimiz; seyahat özgürlüğümüz, kanunlar önünde eşitlik hakkımız, haberleşme hürriyetimiz, mülkiyet hakkımız, hak arama hürriyetimiz ve tabii aile bütünlüğümüz de çiğnenmiş durumda…

Acaba daha ne kadar somut bir örnek verebilirim.

Hayatı boyunca sadece kendisi için değil, ülkesi için demokrasi ve adalet mücadelesi vermiş bir kadın olarak, son bir umutla ve benim gibi keyfi kararlarla ailesinden uzak tutulanlar adına buradan haykırmak istiyorum:

Bu hukuksuzluğa son verin.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı