Bodrum’a birkaç gün önce göçtük, ev ve işyerlerinde Türk bayrakları dikkatimi çekti. Bayram değil seyran değil. Sordum, Diyarbakır’daki bayrak indirme olayına tepkiymiş. “Musul?” dedim, boş baktılar. Çok ilginç: Diyarbakır’da indirilene bozulup bayrak asıyor, Musul’da işgal edilen başkonsolosluğumuzda indirilene hiç aldırmıyor. Bodrumlular için söylemiyorum çünkü burada böyleyse kim bilir iç kesimlerde nasıldır, hani erkekler arasında pek bilinen bir deyiş vardır, ben mealen yazayım aslını siz çıkartın, “Şöyle söylersin bozulur, ama şöyle yaparsın hiç aldırmaz”, tam o hesap.
Akiller olayında bayrak
Ege gezilerimiz sırasında, Akiller kitabında ayrıntısıyla yazdım, bayrak meselesi iki vesileyle gündeme geldiydi:
1) Birçok yerde, kapıda Türk bayraklarını sopa gibi sallayarak çığrışan 25-50 kişilik gruplar toplanmıştı. “İçeriye gelin, konuşalım” dediğimiz zaman “Ancak kameralar çekim yapacaksa geliriz!” diyen bu şahısların toplantıya bir biçimde (genellikle, yerel gazeteci kimliğiyle) sızdırdıkları birisi, kameralar henüz içerideyken ayağa fırlıyor, “Nerde Türk bayrağı? Niye İstiklal Marşı ve şehitlere saygı duruşuyla başlanmıyor?” diye haykırarak, terli koynundan çıkardığı bayrağı elimize tutuşturmaya savaşıyordu.
Bayrağın bu hayasızca araçsallaştırılmasına ben her yerde şiddetle tepki gösterdim: “Kardeş, seni tanıdım ben. Sen bizim her ilde zuhur eden kadrolu provokatörümüzsün. İzmirli bir Türk’e, Türkiye’de, Türk bayrağıyla Türklük propagandası yaparak hem bana hakaret ediyor hem Türk bayrağını kirletiyorsun!”
2) Birçok toplantıda kalktılar, Diyarbakır Nevruz kutlamasında niye Türk bayrağı olmadığını sordular. Cevabım şuydu: “Yoktu, çünkü o bayrak yıllar yılı sadece Türklerin bayrağı yapılmış, yani aşağılanmıştı. O bayrak sadece Türklerin değil, bütün Türkiyelilerin simgesidir. Türkiye’nin Bayrağı’dır. Biraz önce koynundan çıkaran kişinin o bayrağı nasıl aşağıladığını gördük. 12 Eylül döneminde Kürtlere cezaevlerinde bir yandan cop sokulurken bir yandan zorla bayrak öptürüldüğünü hatırlayın. Doğuda dağa taşa ‘Bir Türk Dünyaya Bedeldir’ yazmanın bu insanlar için ne anlama geldiğini de düşünün”.
Heyet başkanı Tarhan Erdem Urla’da şöyle dedi: “Çözüm Süreci başarıya ulaştığı zaman göreceksiniz; Nevruz’da Diyarbakır Meydanı Türk bayraklarından kıpkırmızı olacaktır. Bayrakla meselesi olan Kürt yok. Türkiye’yle meselesi olan Kürt de yok”.
Diyarbakır Lice’de bayrak
Bodrum’da (ve tahmin ederim her yerde) bu Lice olayı insanlara pek net gibi geliyor ama, fevkalade tartışmalı. Yahu, dağ başından değil, şehir içindeki askerî üsten bahsediyoruz. Avuç içi kadar yeri gözleyen yüzlerce kamera var, fotoğraf çeken gazeteci var. Bu askerî alana (herhalde dikenli telli) duvardan atlayarak bayrağı direkten indiren kişi, bırak yakalanmayı, tespit bile edilemiyor. Kusura bakmayın, bende bir önyargı vardır: Bu memlekette fail bulunamıyorsa, devlet yapmıştır. Tabii, bunun adı önyargı mıdır yoksa binlerce defa (faili meçhullerin sayısı 17.000 hesaplanıyor) test edilmiş bir hipotez hatta gerçek midir, siz söyleyin.
Aydın Engin tahlil üzerine tahlil yaparak bunun devlet provokasyonu olduğunu anlatıyor. Kemal Burkay çok yakın geçmişi hatırlatıyor: “Birkaç yıl öncesi İstanbul’da otobüse Molotof kokteyli atıp bir genç kızın ölümüne yol açan kişinin bir MİT elemanı olduğu anlaşıldı. Batman’da böylesi bir bombacının yakalandıktan sonra emniyetin elinden çekilip alındığını bizzat emniyet müdürü açıkladı. Daha birkaç yıl öncesi KCK içinde bin dolayında MİT elemanı olduğu medyaya yansımıştı. Ne oldu bu kişiler?”
Nevruz 2005’te Mersin’de failinin “iki çocuk” olduğu ilan edilen ve hiçbir fotoğraf vs. olmadığı halde Genelkurmay’ın Kürtlere “sözde vatandaşlar” demesine yol açan, yere bayrak atıp üzerinde tepinme olayının failleri ne oldu?
Musul Başkonsolosluğumuzda bayrak
Musul’daki bayrak indirme tam bir “besle kargayı, oysun gözünü” olayı. AKP iktidarı, Mart 2011’den başlayarak Esad’ı düşürmeye girişti. Çünkü o gidince yerine Müslüman Kardeşler gelecek, Mısır’la birlikte AKP’ye destek olacaktı. Sünni isyancılara, MİT’in TIR’larıyla başta silah olmak üzere derhal her türlü yardım koşturuldu, yaralıları Türkiye’de tedavi edilip geri salındı, teröristleri kamplarda eğitildi. (Zaten, ABD başta olmak üzere Batılılarla aramız bu yüzden bozuldu çünkü adamlar isyanın kimlerden oluştuğunu istihbar etmiş, bu silahların El Kaideci IŞİD ve El Nusra’ya gideceğini öğrenmişlerdi). Tüm Ortadoğu’ya ihracatın fiilen çökmesinden hiç bahsetmiyorum.
Sonunda, T.C. Dışişleri’ndeki tecrübeli diplomatların saç-baş yolmalarına aldırmadan yardıma boğduğumuz bu Sünni örgütlerden IŞİD Musul Başkonsolosluğumuzu işgal etti, bayrağımızı indirdi, diplomatlarımızı alıp götürdü. Gıkımız çıkamadı. “Hegemon Devlet Türkiye”, kendi 50 işçisini 15.06.2014 Pazar günü bir hava operasyonuyla kurtaran Alman Siemens şirketi kadar olamadı. Kürtlere Irak’ta 1983’ten beri sayısız operasyon düzenlemiş, savaş içindeki Suriye’yi TIRlara boğmuş olan Türkiye, olayın patlamasından 20 saat önce durumu öğrendiği halde, Musul’a bir helikopter gönderip 49 diplomatını kurtaramadı.
İşin en aşağılayıcı tarafı da nedir biliyor musunuz? Başbakanımız, BM’e göre ellerinde 300.000 kişinin kanı bulunan Sudan diktatörü El Beşir’i Darfur olayında savunmak için Kasım 2009’da “Müslüman soykırım yapmaz” demiş , Eylül 2013’te de şöyle söylemişti: “İslam ve terör, Müslüman ve terörist yan yana gelemez”. İşte bu İslamcı örgütler, yarın değilse öbür gün ülkemizde bombalar patlatmaya başlayacaklar ve bu bombalar, Esad karşıtlarına gönderdiğimiz mühimmattan üretilecek ve Türkiye’de tedavi görmüş Sünni militanlar tarafından atılacak.
Çok komplo koktuysa, başka bir özdeyiş verelim, Ziya Paşa’nınkini: ‘Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde‘. Mesela şu eserleri bugüne kadar Kürtler veya solcular mı sergiledi, yoksa vergilerimizle beslediğimiz karga kardeşlerimiz mi: 15 ve 20.11.2003 İstanbul sinagog bombalamaları (57 ölü), 11.02.2013 Cilvegözü sınır kapısı (13 ölü), 11.05.2013 Reyhanlı (52 ölü), 20.03.2014 Niğde Ulukışla (3 ölü).
Bayrak indirmeden, çatı adayı çıkarmaya
“Dark horse” (yağız/kara at) terimini duymuş muydunuz? ABD’de, daha önce adı duyulmamış başkan adaylarına derler. A. Lincoln bile bir dark horse idi. Valla, bugünkü çaresiz durumda iki noktadan hareket etmeyi öneririm:
1) Türkiye’yi baştan başa kutuplaştıran ve birbirine düşman eden birine karşı Şeytan’ı çıkartsalar, gider ona oy veririm; Türkiye’yi bu hale getirenler utansın.
2) Bakarım, çok lüzumsuz/zararlı olduğu tescilli kişiler ne diyor, onların tersini yaparım. CHP’den N. Serter / E. Ü. Tarhan ve şürekası ile AKP / Ş. Tayyar takımı şiddetle karşı mı çıkıyor, bunda bir iş vardır derim ve derhal Ekmel’e de oy veririm, Kamil’e de, Eksik’e de, Kesik’e de. Zaman, armudun sapı üzümün çöpü denecek zaman değil.
Not: Son anda “şok” haber: “El Nusra, terör listesinden çıkarıldı”. T.C. Dışişleri anında açıklama yayınlıyor: “Çıkarılmadı. Listedeki yeri değiştirildi”. Bilemem. Bildiğim: Böyle bir haber fırtına yaratıyor ve Dışişleri’nin derhal açıklama yetiştirmesine sebep oluyorsa, doğru veya yanlış, AKP’nin dış politikasına cuk oturduğu için insanlara çok mantıklı gelmiştir de ondandır. Böyle olaylara, şüyuu (duyulması), vukuundan (gerçekleşmiş olmasından) beterdir diyoruz zaten.