Baskın Oran

Başörtüsü ve türban: hangisi daha “iyi”?

“Türbanı başörtüsüne tercih ederim; daha modern bir giysi”. Milliyet’te Serpil Yılmaz’ın 15 Temmuz’da yazdığına göre, K. Derviş söylemiş.

Epey tepki çekti, çünkü bugüne kadar düşünegeldiğimiz “Türkiye’de başörtüsü bir gelenektir, ideolojik yönü yoktur, zararsızdır. Oysa, türban öyle değildir”in tam zıddıydı..

Derviş bunu niye ve hangi gerekçeyle söyledi bilmiyorum. Ama söylediği sonuç olarak doğru. Bakın niçin:

Biraz düşünürseniz, başörtüsü de türban da birer simge. Birincisi köylülüğün (feodal üretim biçiminin) simgesi, diğeri modernleşmeye (sınaileşmeye) tepkinin simgesi.

Ama, çok farklı anlam taşıyorlar. Başörtüsü hiçbir şeye tepki değil; statik (ölü) bir olay. Türban ise bir tepki; yani, canlılık. (Nasıl bir canlılık, anlatacağım).

* * *

Köylülük, gelişmeye köstek bir üretim aşamasıdır. Hepimizin hocası Prof. Mübeccel Kıray’ın da (sağlığına bereket!) her fırsatta söylediği gibi, “Köylülük aşılmadan gelişme hayaldir”.

Neden hayaldir; çünkü gelişme (veya, “kalkınma”) denilen olay, topraktan kazanılanın ticarete ticaretten kazanılanın da sanayie yatırılmasıyla ortaya çıkar. Kafalar da ona göre gelişir.

Oysa köylülük, küçük çaplı üretim olduğu için yatırım yapacak kadar üretemez ve ürettiğini karın doyurmak için yemeye (“doyumluk üretim”) dayanır; yatırmaya değil. İşte, bu ölgün üretim biçiminin simgesidir başörtüsü. Benim rahmetli teyzem ve ninem onsuz sokağa çıkmazlardı.

Diğer yandan köylülük; her yıl aynı tohumu aynı tarlaya aynı mevsimde atıp aynı ürünü almaya ve karnını böylece doyurmaya dayanır ki, çok statik bir üretimin yanı sıra tabii ki çok statik bir kafa yapısını da sürükler. Gelişmeyi bir de bu nedenle engeller.

Aslında, bu kafa yapısına “köylülük” yerine “kasabalılık” demek çok daha uygundur. Çünkü köye oranla kasaba, çok daha dar bir mekan olmak yüzünden, toplumsal denetimin feci sert uygulandığı bir yerdir. Herkes herkesin nerede kiminle ne yaptığını (veya, yapmadığını) konuşur. Köylere oranla, kasabalarda özgürlük sıfırdır. Dünyanın her yerinde!

Bu nedenlerledir ki; köylülerin kente hücum etmesi gibi bir afet, diyalektik olarak, sonuçta bir nimettir: köylülük, çok büyük acılara mal olsa da, tasfiye olmaktadır.

Devlet tarafından köyleri yakılan-yıkılan güneydoğulu Kürt köylülerin evlerine dönmelerini teşvik olayına da bu açıdan bakarsanız değişik şeyler görürsünüz:

Bu teşvik, insani açıdan ve ulusal açıdan (Kürtleri mutlu ederek entegre etme açısından) fevkalade doğrudur ve şarttır. Ama onları tekrar köylülüğe yollamak gelişmeyi köstekleyicidir. Onun yerine, yakılan/yıkılan malından çok daha fazlasını vermek pahasına bu insanları o ortamdan kurtarmak, artık nasıl yapılacaksa, çok daha doğrudur.

* * *

RP (veya FP), işte bu “kasabalı köylülerin” modernleşmeye tepkisini temsil ediyordu. Onun için siyasal hareket olarak silindi. AKP ise, eğer isterseniz, “şehirli kasabalıların” tepkisini temsil ediyor. Bu ikinciler artık hızla kentlileşmekte (burjuvalaşmakta) olan insanlar. İster istemez.

Her ikisinin de aynı simgeye, türbana sarıldığı doğru. Çünkü her ikisi de modernleşmeye tepki. Fakat ikincisi birinciden çok farklı, çünkü Türkiye’nin uluslararası kapitalizme eklemlenme sürecinin daha ileri aşamasında ortaya çıktı:

1) Birincinin hatalarını yaşamış durumda. Nereye kadar gidebileceğini biliyor. Bazı konularda hâlâ dönemiyor ama, birçok konuda hatadan dönüyor. Geçenlerde, Dışişleri’ne dışarıdan “başörtüsü uzmanı” atamak gibi bir fecaatten döndü. Çoğu zaman halatı germiyor. Germeyecek de.

2) Bunu daha önce de yazdım: Artık, MÜSİAD tarafından temsil edilen “Anadolu Sermayesi” de doğrudan ihracata başladı; “Batı”yı deccal olarak görmesi artık mümkün değil. Kapitalizm, ister istemez rasyonelleştiricidir. AKP’nin gittikçe burjuvalaşması, modernleşmesi, rasyonelleşmesi kaçınılmaz. Bu genç türbanlıların çocukları, bakın görün, takmayacak. Burjuva türban takmaz. Yeni burjuva olmaya çalışan takar.

***

Diğer yandan, AKP, tekrar yazıyorum, milliyetçiliğin atgözlüğüne sahip olmamak gibi bir avantaja da sahip. Bu sayede, Kemalizm’in 1920’lerde kalmış türüyle karşılaştırma kabul etmeyecek kadar modern.

Üniversiteli gençlerin giyimine karışmak gibi bir inadı temel inanç yapan, “Ordu Göreve!” çığlıkları atan bu 1920’li yorum, AKP’ye oranla hiç şüphe yok ki fevkalade daha kasabalı. Dahası, kasabalıların burjuvalaşmasını da geciktiriyorlar, inatları sonucu.

Eğer “gerçek” Kemalistler “Bu Kemalizm değildir” diyorlarsa, ki bana durmadan öyle yazıyorlar, o zaman oturup bu geriliğe açıkça karşı çıksınlar. Türbana karşı çıkmaktan daha büyük iyilik yaparlar bu memlekete.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı