Kürtler güneyden Türk Devleti’ni çembere alıyor. Önce 331 km’lik Irak sınırından sardılar, şimdi de 877 km’lik Suriye sınırından. Yarın 454 km’lik İran sınırından da sardılar mı, çember kapanmıştır. Çünkü doğudan kapatan 316 km’lik Ermenistan, batıdan da 316 km’lik Yunanistan ve 212 km’lik Bulgaristan var. Türk’ten başka dostu olmayan Türk’ün bir tek Gürcistan’dan çıkışı kaldı…
“Müdahale hakkı”
İki çaremiz var. Birincisi ve şimdiye kadar uyguladığımız için alışık olduğumuz çare: K. Irak’ta 30 kereden fazla kullandığımız Müdahale. Başbakan Erdoğan bunu hatırlatan bir tehdit dile getirdi: “[K. Suriye’de] oluşacak bir yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek bizim en tabii hakkımızdır. Sonunda kendi iç bünyemizi, iç huzurumuzu tehdit eden bir adım olur ki böyle bir adıma bizim ‘eyvallah’ dememiz mümkün değil. Şu anda attığımız ve atmakta olduğumuz adımlar buna yöneliktir.” Ve arkasından ekledi: “Örneğin ben önümüzdeki hafta dışişleri bakanımı Kuzey Irak’a gönderiyorum.” (Radikal, 26.07.2012)
“Müdahale en tabii hakkımızdır” lafı insanın aklına derhal nefretâmiz İsrail’i getirmiyor değil ama, sadedin içinde kalalım ve hemen bu sözlerin Türkçe mealini verelim. Başbakan demek istiyor ki: “Yıllar yılı Bağdat rejimiyle işbirliği yapıp boğmaya çalıştığımız K. Irak Kürtlerini artık ‘müdahale’ değil, ‘muavenet’ [yardım isteme] bağlamında mütalaa ediyoruz; düşmez kalkmaz bir Allah. Gerçi, dağınık Suriye Kürtlerini çağırıp, barıştırıp, birleştiren ve ayrıca bizzat eğittiği silahlı Kürtleri Suriye’ye gönderen de bu Barzani. Ama çembere alınıyoruz; kendisinden yardım istemekten başka umarımız mı kaldı kardeşim?”
Şanghay Beşlisi
İkinci çare yepyeni. Başbakan Erdoğan şöyle açıklıyor: “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e dedim ki ‘Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim’. Mesajı ben devamlı veriyorum oraya. ‘Başka arayışlara bizi götüreceksiniz’ diyorum.” (T24, 26.07.2012)
Türkçe meali: “Bu dış politika dediğin, en nihayetinde bir al gülüm – ver gülüm işi, yani ticaret. Müşteri kızıştıracaksın. Amerika’dan hayır yok; ateşten kestaneleri bize çektirmek istiyor. Onca nükleer santral ihalesi verip yemlediğimiz Rusya’yı bir şekilde yanımıza alırsak, Esad’ı artık itlaf ederiz. Ederiz tabii de, başka ne yaparız bilemem, çünkü Kürtler aldı başını gidiyor Kamışlı’da; bir iş bu kadar uzarsa olacağı budur. Diğer yandan, bir taş iki kuş, belki hiç olmazsa AB’yi korkutur da müzakerelerde bir-iki fasıl açtırırsak millet hayretler içinde kalır, içeride biraz ferahlarız.”
Peki, kendinden bu kadar emin bir başbakanın böyle bir ferahlama zorluğu içinde olduğunu düşünmek doğru mu? Devam edelim meale: “Uludere’yi unutturmak için kürtaj dedik, bu sefer oradan yüklendiler. Jetimiz düşürüldü, Genelkurmay kalkıp ‘düşürüldüğü iddia edilen’ dedi, hoppala, tümden nevresime dolandık. Onu unutturmak için Çamlıca’ya ‘dev cami’ dedik, oradan yüklendiler. Eyüp halkını kazanalım diye biralı festival yasakladık, Bilgi’nin rektörü kalktı benim kendisine telefon ettiğimi açıkladı. ‘Sen ne terbiyesiz bir adamsın’ diyeceğim ama Türkçe biliyor, bir de oradan takacaklar. Bir de polislerin teşhis videosu çıktı, hangi bilmemne kalkıp çektiyse, şimdi onunla uğraşıyoruz. Tabii ki bunlara pabuç bırakacak değiliz, ama birikim yapıyor.” Erdoğan’ın sözleri ve benim meallerim burada bitti. Sonrası söz bendenizde.
Üçüncü çare…
Bir üçüncü çare tabii ki var. Erdoğan’ın en başta verdiğim, müdahaleyle ilgili sözlerini bir daha okuyunuz: “[K. Suriye’deki durum] iç bünyemizi, iç huzurumuzu tehdit ediyor” diyor. İşte size zurnanın zırt dediği delik. Bütün bu paranoyak dış politika, içeride Kürtlerle olan durum yüzünden. İçeride Kürtler memnun-mesut olsaydı ne umurumuzda olacaktı kimlerin kimin ülkesinde özerk bölge kurdukları! Nusayrilerin Lazkiye’de kurmasından rahatsız olan var mı?
Her ülkenin dış politikasında iki unsur bulunur: 1) Uluslararası unsur. Bunu etkileyemezsin; 2) Ulusal unsur. Bunu reformla etkilemek mümkündür.
Kürt meselesini KCK tutuklamaları ve askeri operasyonlarla, yani 1925’ten beri ezberlediğimiz yöntemlerle halletmeye çalışacağına (ve bittabi, halledemeyeceğine), terörist deyip ‘zararsız hale’ getirdiklerinin beslendiği kaynağı kurutmayı denesene be muhterem başbakanım! “İsteyen istediği dilde okul açıp buyursun tedrisata başlasın” desene! “İsteyen belediye, aynen 1921 Anayasası’nda olduğu gibi şu şu şu konularda kararlarını kendi alır” diye yerel yönetimlere özerklik versene! Ver, çünkü bunlar verilmez de söke söke alınırsa, ki sonunda alacaklar, bu memleketin bütünlüğü gerçekten badem olabilir. Madem şimdiye kadar Atatürk dahil hiçbir devlet adamında görülmemiş güç sende birikti, onlar almadan sen ver, güç sendeyken ölüyü göm artık; ölülerle yaşanmaz.
Dışarıya bak: Med-TV, Medya TV, Roj-TV, üçünü de sırayla kapattırdık, şimdi yeni beş tanesi birden açıldı (Radikal, 01.08.2012). İçeriye bak: Devlet-Kürt çatışması artık Türk-Kürt kavgasına dönüyor, çünkü cemaat, İmam’ı rol modeli alıyor. Kızlara laf atmayı milli spor etmiş kişiler, inşaat işçileri laf atmış diye Ayazağa’da saldırdı onlara (Radikal, 31.07.2012). Kayseri’de üç inşaat işçisi bu sıcakta gömleğini çıkarıp çalışınca mahalleli Jandarma’ya şikâyet etti de, zavallılar gözaltına alındı (Milliyet, 31.07.2012). Bunlar her yere yayılmadan yap reformunu, tarihe geç. Şu andaki gibi geçersen yine geçeceksin, ama çok olumsuz geçeceksin.
Önemli not: Eğer iPhone alacaksanız çok dikkatli olun. Piyasada iki tür cihaz varmış meğer: Biri, Gen-Pa’nın garanti verdiği. Diğeri, ‘grey/paralel ithalat’ denen ve özel izinle cihaz getirten firmanın kendi teknik servisinin sorumlu gözüktüğü. Benimki, iPhone’un yetkili kıldığı teknik servislerin garantisinden yararlanamayan bu ikinci türdenmiş; tabii, satarken hiçbir şey söylemediler. Pamuklara sarıp kullandığım cihazım altıncı ayında SİM kartı görmez oldu. Derhal gönderdim aldığım bayie. Cevap: “İMEİ numarası okunmuyor. Vidasındaki etiket yırtılmış, yani müdahale görmüş.” Yani, değiştirmemek için, “suya düşürmüşsünüzdür, yere düşürmüşsünüzdür”ün yeni ve rafine versiyonu. Oysa Ankara 365 AVM’deki Turkcell bayiinden almıştım. Ulus’daki bir firmanın şubesiymiş. Avukatım Oya Aydın gitti, yargı yoluna başvuracağımızı haber verdi, “İstediğini yap” demişler. Ayrıntısıyla da yazacağım ki, siz de düşmeyin.