Baskın Oran

Başbakan Erdoğan Müslüman mıdır?

Dünyanın herhangi bir yerinde bir hükümet, bu kadar acayip ve lüzumsuz “çılgın proje” ortaya atar, paraları bu kadar çarçur eder, her yandan gelen itidal önerilerine bu kadar kulak tıkar, her şeyi tek bir otoriter liderin iki dudağı arasına bu kadar asarsa, olacağı buydu; skandal geç bile kaldı. AKP’nin etleri dökülüyor.

Yalnız, burada önemli olan şey başka: Bütün bu eşi menendi görülmemiş rezaletlerin TC’nin ilk ve tek “İslamcı hükümet”ine ve dini ağzından düşürmeyen “en Müslüman” başbakanına nasip olması.

Oysa bildiğimiz ve söylendiği kadarıyla; “Müslüman” kul hakkı yemez, yenmesine izin vermez, yiyenleri himaye ettirmez, hakikatlerin gizlenmesine razı gelmez, hakkaniyete büyük önem verir. Nitekim Erdoğan  da “Dindar nesiller yetiştireceğiz” derken, “Müslümanlık = dürüstlük, temizlik” demek istediği için partisinin adının AKP değil “AK Parti” olarak kısaltılmasına en büyük önemi vermiştir.

Halbuki, şu anda 1) Ortada muazzam bir “kul hakkı yeme süreci” gözükmektedir; 2) Bu süreç örtbas edilmek istenmiştir ve istenmektedir; 3) Bunun böyle olması için uzun zamandır “taammüd” olduğu, yani planlama yapıldığı maalesef anlaşılmaktadır.

1) Kul hakkı yeme süreci

Ortada, kul hakkının rüşvet ve yolsuzluk yöntemleriyle yendiğine dair fotoğraf ve ses kanıtları vardır. Bazı bakanların oğullarının, Reza Zarrab gibi kara para aklayıcı olduğu bildirilen bir “dış mihrak”la işbirliği yaparak devleti yani milleti soydukları iddia edilmektedir.

Eğer bu korkunç iddialar gerçekse, 4 bakanın artık mecburen gitmiş olması hiçbir şey ifade etmez, sayın başbakan Bayraktar’ın söylediği gibi derhal istifa etmeli ve yepyeni bir kabine kurarak güvenoyu almalıdır çünkü “AKP = Ayakkabı Kutusu Partisi” diye pankartlar asılmaya başlanmış bir ülkede başka çare yoktur. Yok, iftiraysa, durum derhal açıklığa kavuşturulmalı ve müfteriler cezalandırılmalıdır.

Oysa Başbakan Erdoğan, bu satırların yazıldığı ana kadar, bu olayın, kendilerini kıskanan ve iktidarı devirmek isteyen iç ve dış mihrakların yalanı olduğunu söylemiştir.

2) Örtbas etme süreci

Son ana kadar Erdoğan, gerçeklerin ortaya çıkmasını imkansızlaştıracak çok çeşitli girişimler yapmıştır ve yapanları görevde tutmuştur:

Son ana kadar görevde tuttuğu bakanlardan bir tanesi zaten polisin amiri olan içişleri bakanıdır ve soruşturmayı kendisine haber vermediler diye görevden atılmadık polis bırakmamıştır. İmaj artık kesinlikle şudur: “Hırsızı yakalayan polisler görevden alınmaktadır”. Oysa, artık herkes öğrenmiştir ki bu polisler amirlerine bilgi veremez. Çünkü Ceza Muhakemeleri Kanunu md. 164/2 ve 3’e göre  “Adli Kolluk” polisleri sadece savcının (yani yargının) emrindedir ve soruşturmayı gizli tutar.

Hükümet bunun da çaresini bulmak için yönetmeliği değiştirmiştir. Jandarma’dan ve il/ilçe emniyet müdüründen tutun, Sahil Güvenlik Birliği ve Gümrük Muhafaza’ya kadar herkesi “Adli Kolluk” tanımına sokup, iktidara bilgi verme mecburiyeti getirmiştir.

Oysa, Hukuk ve Siyasal 1. sınıf talebesi bilir: “Kanuna aykırı yönetmelik çıkarılamaz”.

Durum o hale gelmiş ve o kadar şüyu bulmuştur ki, koordinatör savcı Zekeriya Öz Emniyet’e gitmekte, tahrif edilmesin diye kanıtları mühürlemekte, kopyalarını almaktadır. Başsavcı, onun bir daha gitmemesi için emir vermektedir. İstanbul Emniyeti, “hangi delil ve suçlamalarla ifadeye çağrıldığı tam olarak anlaşılmadı” gerekçesiyle İstanbul istihbarat şube müdürünü ifade vermeye göndermeyi reddetmektedir.

Bu örtbas sürecinde, tam aksine, başka başka şeyler de açığa çıkmaktadır. Mesela, ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar yakalanan Halk Bankası genel müdürü, bunları kayda geçmesin diye evinde sakladığını, bunların bir kısmının imam-hatip lisesi yapmak için toplanan bağışlar, bir kısmının da Makedonya’ya resmî yollarla sokulamayan paralar olduğunu söylemiştir. (Oysa, öğrencilere burs vermek için bağış toplamak ticari faaliyet sayılmış ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine 2 milyon TL vergi cezası kesilmişti). Demek ki imam-hatip bağışları artık “dolar” olarak toplanmaktadır. Demek ki dost ülkelere resmen bavulla kaçak para sokulmaktadır.

3) Planlanmış bir süreç

Daha fenası: Anlaşıldığı kadarıyla, gayrimeşru iş yapma ve örtme pratiği, maalesef hiç de yeni değildir. Sayıştay’ın yıllardır niye kolunun kanadının koparılmakta olduğu, Kamu İhale mevzuatının niye 11 yılda doğrudan 26, özel yasalarla 56, kararnamelerle de 82 defa olmak üzere 164 kez değiştirildiği (bknz) işte şimdi anlaşılmaktadır.

Diğer yandan; Hrant cinayeti, Deniz Feneri yolsuzluğu, Uludere katliamı, Reyhanlı patlaması, Suriye’nin düşürdüğü jet, El Kaide’ye silah gönderilmesi gibi olaylar hâlâ örtülüdür.

Şimdi en başa dönelim. Bu özetlediğim bilgilerin dörtte biri doğruysa, bunları yapanların ve özellikle de bugün Bayraktar’ın söylediği “soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü”ne onay veren başbakanın, otokratlığının yanı sıra, “Müslüman”lığının tartışmaya açılması da doğrudur.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı