İki olay arasında farklar var. Mardin Kızıltepeli Uğur Kaymaz 12 yaşındaydı. Evinin önünde, ayağında terlikleri, kamyona battaniye yüklerken saat 16.00 sularında babasıyla birlikte öldürüldü. Vücudundan 13 adet kurşun çıktı. Dört polis ‘meşru müdafaanın aşılması suretiyle faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek’ten 2-6 yıl istemiyle yargılandılar, beraat ettiler. Diyarbakır Liceli Baran Tursun 20 yaşındaydı. Babası, çatışmalara kurban gitmesinler diye aileyi İzmir’e getirmişti. Kullandığı cipin direksiyonunda, sabaha karşı, arkadaşlarının yanında öldürüldü. Beyninden 1 adet kurşun çıktı. “Dur ihtarına uymadı” gerekçesiyle ateş eden polislerin muhakemesi tutuksuz sürüyor.
Ama benzerlikler de var. Her iki ailenin hayattaki yakınlarına davalar açıldı. Oğlunu ve kocasını yitiren Anne Kaymaz hakkında “yaşadığı örgüt üyesi” olmaktan, Amca Kaymaz hakkında “devletin güvenlik güçlerine alenen hakaret”ten, avukatları hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”ten, Göç-Der başkanı hakkında da, ilk duruşmaya katılarak “halkı dil, ırk, sınıf ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik”ten. Tursun ailesine gelince Baba, Anne ve Abla Baran hakkında şimdi “Yargı görevi yapanı etkileme” (md. 288) ve “Emniyet görevlisine yönelik ölümle tehdit”in (md. 106) yanı sıra “Yargı organlarını alenen aşağılama” ve “Emniyet teşkilatını alenen aşağılama”dan dava açılmış bulunuyor. Son ikisi meşhur 301’den.
“Sözlü veya yazılı beyan”da bulunursam “yargıyı etkilemeye teşebbüs”ten 6 ay-3 yıl arası da bendeniz yiyeceğim için, Baran Tursun olayının gelişimini belgelerden özetleyeyim, siz sessizce yorumlayın. 25.11.2007 saat 03.13’te başlıyor. Bayraklı karakolundan polisler arkadan 6 el silah atınca, içinde üç liseli bulunan cip kontrolden çıkarak ağaçlara ve direğe vuruyor. Baran ağır yaralı ve ölüyor.
Belgelerle olayın cereyanı
1) Saat 4.00. İlgili polisler olayı “Suç türü: Maddi hasarlı trafik kazası” olarak rapor ediyor.
2) Oysa, saat 3.46’deki Ege Üni. Acil Servis raporu: “Yaralamalı trafik kazası olarak getirilen Baran Tursun’un BT’sinde ‘kafasında mermi çekirdeği’ olduğu bildirilmesi üzerine tutulmuştur”. Getiren polisler “o sırada başka bir olay anons edildiği için” imza etmeden ayrılıyorlar.
3) Saat 7.15. Olay ve Muhafaza Altına Alma Tutanağı: “Biz 5 el havaya ateş ettik, 1 el de arabanın lastiklerine”.
4) Gün içinde sanık polis O.E.A ifade değiştiriyor: “Yere düştüm. Silahım patladı”. Polisler tutuklanıyor.
Polislerin el svapları (barut izi) olaydan 6 saat sonra alınıyor. Alkol muayeneleri ise olaydan 13 saat sonra. “Olay yeri inceleme raporu” yok, sadece olaydan sonra çekilen fotoğraflar var.
Belgelerle keşif, soruşturma ve dava
1) Polislerin avukatı olaydan birkaç saat sonra: ‘Beyindeki mermi parçalanmıştır. Yani doğrudan ateş edilmemiştir, sekmiştir’. Oysa, polis kriminal laboratuarı raporu 35 gün sonra.
2) Polisler iki ayrı zamanda toplam 112 fotoğraf çekiyor. Cip karakolun önüne araçla taşındıktan sonra saat 06.34’te çekilenlerde sağ ön koltuk üzerinde “mermi çekirdeği gömleği” tabir edilen kurşun parçası görülüyor (2 numaralı resim). Fakat bu parça, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından saat 05.43’te çekilende yok (1 numaralı resim). Olay anında ön koltukta zaten Baran’ın arkadaşı oturuyor. Baba Tursun: ‘Bu çekirdeği koydular ki, Baran’a doğrudan ateş edilmediğini söylesinler’. Bir de, Baran’ın kucağında bir ihale dosyası görülüyor. Baba Tursun: ‘Bu dosya bagajda idi. Eline tutuşturmuşlar ki, araba kullanırken dikkati dağılarak kaza yaptı densin’.
3) CMK 161/2’ye aykırı olarak, polisler olayı nöbetçi savcılığa ancak kovanları topladıktan ve “mermi çekirdeği gömlekli” fotoları çektikten sonra intikal ettiriyorlar (saat 06.46). Bu fotolar sayesinde sanık polisler bir ay sonra yapılan ilk duruşmada salıverilecekler.
4) Emniyet tarafından olay yerindeki benzin istasyonundan getirilen Mobese CD kaydında olaydan 5-10 saniye sonrasında kaydın saat 03.17.50’den 03.21.44’e atladığı ortaya çıkıyor. Talep üzerine istasyona tekrar gidildiğinde, üzerinden zaman geçtiği için kayıtların silindiği görülüyor.
5) Keşif sırasında Tursun ailesinin avukatı sanık O.E.A’ya soruyor: “Nasıl ateş ettin?” Cevap: “Yere düşünce, arabanın arkasından ateş ettim”. Tutanak gelince, bu ifadenin keşfi yapan naip yargıç tarafından zapta geçirilmediği fark ediliyor. Bunun üzerine Baba Tursun yargıcın odasına dalıp sebep soruyor.
6) Duruşmada Tursun’un avukatları “olay yeri krokisi” çiziyorlar ve tanık polislere olay anında nerede iseniz işaretleyin, diyorlar. İfadeler çelişiyor. Bunun üzerine yargıç bir polise: “Senden önceki arkadaş senin işaret ettiğin yerde olmadıklarını beyan etti. İyi düşün”. Baba Tursun fırlayıp itiraz ediyor: “Hakim Bey, polislerin çelişkili ifadelerini düzeltme. Böyle hakimlik mi olur?”
7) Ön koltuktaki “mermi çekirdeği gömleği” için Adli Tıp raporu geliyor: ‘Beyinden çıkarılan kurşun ile cipin içinde bulunan parçanın aynı çekirdeğe ait olup olmadığının tespiti mümkün olmamıştır’. Sanık polisin avukatı: ‘Parça daha sonra konuldu iddiası ispat edilememiştir’.
Şimdi, ‘Oğlumun katiline yataklık edenlere rahat yüzü vermeyeceğiz, onlar rüyalarında, yataklarında, banyolarında bile nefesimizi enselerinde hissedecekler’ diyen, ‘Adalete hiçbir koşulda güvenmiyorum’ diyen, ‘Susurluk’ta adalet gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır’ diyen, ‘Ben gücümü oğlumun beyaz gömleğinden alıyorum, jöleli saçlarından alıyorum’ diyen, bu arada sanıklara yumurta atmak gibi başka taşkınlıklar da yapan Baba, Anne, Abla Tursun da öldüren polislerin yanı sıra yargılanıyorlar.
Acıyı acıyla unutacaklar veya adaletle unutacaklar. Yakında görürüz.