Türkiye birbirine giriyor: “AB, Kürtler ile Alevilere İlerleme Raporunda azınlık dedi!”. Sonra da insanlar biraz teselli bulmaya çalışıyor: “Son olarak bizimkiler bastırdı, Rapor’da kullanılan ‘Azınlık’ terimi ‘Toplum’ olarak değiştirildi!”.
Hani, meşhur fıkrada olduğu gibi, hangi birini düzelteyim? Tabii sen, rahat uyumak için, 81 yıl önce yaptığın (ve üstelik de bol bol ihlal ettiğin) Lausanne’dan (L) başka kural tanımadığını ilan edip başını kuma gömersen, bu arada da uluslararası hukukta azınlıklar konusu alıp başını giderse, böyle çırpınır durursun işte.
***
Kurtuluş Savaşını başarıyla bitirmesi sayesinde Türkiye L’da dönemin azınlık ölçütlerinin (soy, dil, din) çok altında bir sonucu kabul ettirebildi. Yani, yalnızca “gayrimüslimler” uluslararası garanti altında azınlık haklarına sahip oldu. Görüşmeleri yürüten Dr. Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım’da (cilt III, s.1044) anlatıyor: “Din tabiri ile Halis Türk olan iki milyon kızılbaşı da ekalliyet yapacaklar”[dı].
81 yıl sonra artık zamanımızın azınlık anlayışı şudur: “Kendini çoğunluktan farklı hisseden ve bu farklılığı kimliğinin vazgeçilmez öğesi sayan herkes”.
***
Hemen paniğe kapılmayın. Çünkü bu tanıma eşcinseller vs. de girer. Üstelik, bizim Kürtler ile Aleviler “Biz azınlık değiliz” diye paralandıkları için, “azınlık” sayılmanın sübjektif (yani, olmazsa olmaz) öğesi yok.
Üstelik, olay L. zamanındaki gibi değil. O zamanki usul, azınlıklara uluslararası garanti altında özel haklar/statü tanımaktı; bizim gayrimüslimlerin şimdiki durumu gibi. Günümüzdeki usul ise, azınlıkların eşit (ama, gerçekten eşit) olmalarını yani çoğunluk nelerden yararlanıyorsa onlardan tam yararlanmalarını sağlamak. Bakın, örnek vereyim, hem de en sivri cinsinden:
Bugün resmî okullarda Türkçe eğitim yapılabiliyor, ama Kürtçe vs. yapılamıyor. Bugün okullarda zorunlu din derslerinde Alevilik anlatılamıyor. Peki, AB’yi (ve bizim grupları) memnun etmek için bunlara azınlık statüsü mü vermek lazım?
Bin kere hayır. Zaten AB’nin bunu istediği yok. Onun istediği tam eşitlik. Üstelik, söyledim ya, bu iki grup da “azınlık” diye anılmaktan nefret ediyor, çünkü Türkiye’de “azınlık” dediğin zaman “aşağılık” diye anlıyorlar…
O zaman? Yasakları kaldıracaksın kardeşim; bu kadar basit. Bırakacaksın, isteyen istediği okulda yabancı dillerin yanında ek olarak seçimlik Kürtçe dersi alsın. Bırakacaksın, isteyen din dersi ile ahlak dersi arasında seçim yapsın. Din dersini seçen de Alevi ise Aleviliği öğrensin, Sünni ise Sünniliği.
Allahaşkına, bütün bunların solak öğrenciler için sınıfta farklı sıralar bulundurmaktan ve yaşamını tekerlekli iskemlede sürdürenlere girebilecekleri tuvaletler yaptırmaktan ne farkı var? (Hadiii, bu son söylediğime sürüyle insan alınmazsa çok şaşarım. Çünkü bu cennet vatanda insanlarımız anlamak için değil, yanlış anlamak için vardırlar).
Uymadı mı? O zaman, bırak kalsın kardeşim. AB kafanıza vurarak yaptırana kadar siz şimdiki duruma yani çırpınmaya devam edin, ondan sonra da onur şarkıları söyleyin.
***
Peki, bu tür isteklere hangi noktada dur denecek? Elcevap: ülkedeki etnik ve dinsel gruplardan bir veya birkaçını diğerlerinin üzerine çıkartmaya kalkışacak herhangi bir durumda!
Şu sırada Kürtler talep ediyor: “Biz aslî kurucu unsuruz!”. Hayır efendim, değilsiniz. Kurtuluş Savaşını kastediyorsanız, mesela Çerkezler de başkaları da sizin gibi savaştı. Hiç kimse “aslî kurucu unsur” değil. Türkler de değil. Bir tek aslî kurucu unsur var: Türkiyeliler. Bütün Türkiyeliler. Bu ülkede ne kadar farklı grup varsa, hepsi bu ülkenin ana unsuru.
Çünkü “aslî” unsur varsa, o zaman “talî” unsur da var demektir ve öyle bölücü saçmalık olmaz. Onun için, Kürt kardeşlerim kusura bakmasın, ben Türkleri diğerleriyle ancak eşit sayarken, Kürtleri vb. başkalarının üzerine çıkartamam. Bir Ermeni’yi, Rum’u, Çerkez’i, Süryani’yi, Arnavut’u vs. onların veya kimsenin altında sayamam. Kimse de saymaya kalkmasın, çünkü bu memlekette çok grup ikincil durumdan çok çekti, başkalarını ikincil duruma getirmeyi onuruna yedirememeli. Parçalanma diye bişey varsa, işte böyle gerçekleşir.
***
Peki, bu durumda Türkiye’nin adı, bayrağı, resmî dili vs. ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Neyse o kalacak. Devletin simgeleriyle zart-zurt oynanmaz. Önemli olan, milletin içindeki farklı grupların kendi özelliklerini koruyabilmesidir. Bu mümkünse, başkalarının üstüne çıkmamak şartıyla kendi özelliklerini yaşayabiliyorsan, senin bayrağın bir kurukafa-iki kemik korsan bayrağı olsa ne olacak?
Peki, yasakları kaldırırsak bu ülke parçalanmaz mı? Pardon. Onu unutmuşum. Çok affedersiniz. Mil pardon. Mil pardon…
Not: Yeniçağ adlı bir gazete, Türkiye’nin çok iyiye gittiğine ilişkin olarak Hrant Dink’in yazdığı “Hoş Gidişler Ola” başlıklı köşeyazısını “Ermeni’ye Bak!” diye Atatürk’e hakaretle suçlamış. Bu, bana, meşhur “Ördek Hayri” fıkrasını anımsattı. Bendeniz “oha falan” oldum. Ayrıca, TCK’nın 312. maddesi bağlamında bir duruşma olduğunda memnun da olacağım.