Baskın Oran

Ankara didişedursun, Diyarbakır halletmiş

Dil konusunda Anayasa Komisyonu ve hele de CHP Ankara’da kendini tüketmekle meşgulken, geçen hafta gittiğim Diyarbakır meseleyi çoktan halledip bitirmiş.

Diyarbakır’ın kalbi Suriçi’nin kalbi Ulu Cami meydanında bir “Akademîya Ziman û Wêjeya Kurdî Ya Ehmedê Xanî”. Yani, Ahmede Hani Kürt Dili ve Edebiyatı Akademisi. Vardığımız Cuma gecesi Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinin düzenlediği 21. Musa Anter ve Özgür Basın Şehitlerini Anma  ve Ödül Töreni’nde, bu ismin üstünde kırmızıyla ve daha büyük puntoyla yazılmış Kürtçesi: “Hûn Bı Yer Hatın Merasîma Bîranîna Û Xelata Şehîdên Çapemeniya Azad û Musa Anter“. Bütün türküler Kürtçe, anonslar iki dilde.

Ertesi sabah, Kürtçe oynanan Hamlet ve Antigone gibi klasiklerin afişleriyle donanmış Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda Bi Minasebeta 21Emîn Salvegera Kovara Nûbihare (Nubihar’ın 21. yaş günü münasebetiyle) düzenlenen iki günlük uluslararası sempozyumdayız. Said-i Nursi’nin izleyicisi Kürtlerin 1992’den beri yayınladığı bu Kürtçe dergi, Şubat 2012’de Bülent Arınç’ın “Kürtçe, medeniyet dili değildir” demesini “Kürtlere hakarettir” diyerek sert bir dille kınamıştı.

Şeyh Sait ve Öcalan’ın adı geçtikçe alkış kopan sempozyumun programında toplantının adı: En üstte kırmızıyla “Sempozyuma Navneteweyî Ya Dîn, Zıman Û Nasnameyê, 21-22 Îlon 2013”, altında yeşille “Uluslararası Din, Dil ve Kimlik Sempozyumu”, onun da altında mor renkle İngilizcesi. Puntolar aşağıdan yukarıya büyüyerek. Diyarbakır’ın en orta yerindeki Orduevi’nin büyük cephesine boydan boya “Diyarbakırlı, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı (…) hep bir ırkın evlatları – M. K. Atatürk” diye sıralarsan, bir gün gelir puntolar böyle sıralanır işte.

 

Türkçe ve Kürtçe tebliğler

Türkiye dışında 7 ülkeden katılan 40 küsur akademisyenin verdiği 30 tebliğin 19’u Kürtçe (16 Kurmançi, 3 Sorani), 11’i Türkçe. Zazaca tebliğ yok ama takdimler var. Kürtçeden Türkçeye anında çeviri; Türkçeyi zaten herkes anlıyor.

Türkiyeli Kürtlerin manevi babası İsmail Beşikçi “Kimlik Oluşumunda Dilin ve Dinin Rolü”nü anlatırken insanın çeşitli kimlikleri olduğunu, bunlardan hangisi baskıya uğrarsa onun öne çıktığını söyleyerek başlıyor ve devam ediyor: Dünyada ulusal kurtuluş savaşları hep farklı dinden olanlara karşı yapıldı. Kürtleri egemenlik altında tutanlar hep Müslüman. Türkler, Araplar ve Farslar İslam’ı hep kendi amaçları için kullandılar. I. Dünya Savaşı Kürdistan’ın paylaşılmasıdır. Elli binlik Andorra dünya kupasına katılıyor ama kırk milyonluk Kürtler uluslar ailesinde yok. Beşikçi PKK’yı eleştiriyor sonunda: “PKK ve KCK devlet değil demokrasi istiyor. Türklerin nesi varsa onu istiyoruz, diyor. Ee, Türklerin devleti var?

Kürt Milli Kimliğinin Oluşumunda Tarihsel Engeller”i konu alan İranlı Kürt Profesör Abbas Vali kürsüye çıkıyor, ama salon boşalıyor. Çünkü Sorani lehçesinde konuşacağı için herkes kulaklık almaya koşmuş. Vali anlatıyor: Kürtler gelip özerklik istediklerinde Humeyni “Kuran’da etnik kimlikten bahis yok. Hepimiz Müslümanız ve biriz” dedi. Erdoğan da aynı. AKP’nin  siyaset ve hukukunda İslami değil ulusal kimlik var. Dinsel İslam ile Siyasi İslam, metin ile tefsir farklıdır. Din ve mezhep iktidarla birleşince, siyaset olur. Osmanlı Millet Sistemi iyiydi de, İslam içindeki farklılıkları yani Alevileri katletti. Dokuz milyonluk İran’da Kaçarlar yüz seksen bin Bahai öldürdüler.

Türkiye’nin geleneksel Kürt politikasının “İçtekilere tenkil (tepeleme) ve temsil (asimilasyon), dıştakilere muhasara ve kontrol” biçiminde olduğunu, bunun Özal’la değiştiğini söyleyen Profesör Mesut Yeğen, Barış Süreci’ni şöyle yorumluyor: Yenişemediler de başladı demek doğru değil. Bir yandan Apo’nun program önermesinin, diğer yandan AKP’nin reformizminin sonu geliyordu. Süreç başlamamış olsa, BDP-Gülen-MHP koalisyonuyla karşılaşacaktı AKP. Bu parti, Kürt meselesine ancak zorlanınca, sürdürülemez bir durum olunca giriyor.

 

Kürtçe meselesinin ufuk turu

Ben “1876 Kanun-ı Esasi’den Bugüne Türkiye’de Kürtçe Meselesi” konulu bir powerpoint sunumu yaptım (sitemde bulabilirsiniz). Sonuç saydamını vereyim:

1) Bir ülkede bütünleşmeyi sağlayan Ulusal Ekonomik Pazar (UEP) erkenden oluşmuşsa, farklı kimliklerin asimile olması  büyük olasılıktır. Ama önce farklı kimlik bilinci oluşmuşsa, iş bitmiştir. Türkiye’de Kürtlük bilinci en geç 1960’ların başında oluşmuştur, UEP ise 1980’lerin sonunda oluşmaya başlamıştır.

“2) Oluşmuş farklı kimlik bilincini zorla asimile etme çabaları, bu bilinci sadece artırır.

“3) Direnci kırmak için yapılan reformlar, kısmî ve geç kaldıkları takdirde, farklı kimlik bilincini artırır («Çok az, çok geç»). Hele, uluslararası ortam da müsaitse.

“4) Bir devletin bölgesel liderliği nasıl diğer bölge devletlerinin rızasına tabiyse, ülke içindeki üst-kimlik de diğer alt-kimliklerin rızasına tabidir: Bu rıza var ise üst-kimlik birleştirici, yok ise parçalayıcı olur. Doksan yıldır yaşadığımız, özetle budur.

“5) Orta Doğu’da (hatta, Balkanlar’da) kimliğin temel öğesi dil değil, din/mezhep’tir. Bunun istisnası Kürtlerdir. Kürtlerde kimliğin vazgeçilmez öğesi, dil’dir.”

 

Not-1: Milli Eğitim’e teşekkür: Bakanlık, Süryanilerin Lozan icabı okul açabileceklerini ilk defa söyleyen idare mahkemesi kararını temyiz etmedi. Bir olumlu haber daha: Ankara 10. Ağır Ceza, TİT imzasıyla bana hakaret ve tehdit yağdırılmasını “düşünce özgürlüğü” olarak yorumlayan Ankara 12. Asliye Ceza’nın kararını kaldırdı. Ama şimdi ne olacağını söyleyeyim: Asliye Ceza karara uyacak, ama vereceği ceza o kişiye tek bir gün hapis yatırmayacak. Çünkü Yargıtay böyle ölüm tehdidi yapmayı “terör” değil, “basit tehdit” saymıştı. Ayrıca, artık nelere sevinmek zorunda bırakıldığımıza bakar mısınız?

Not-2: İslamcı teröristler Kenya’da 68 Gayrimüslimi AVM’de, Pakistan’da da 61 Hıristiyan’ı kilisede katletti. Bence Başbakan Erdoğan “Müslüman soykırım yapmaz” vs. deyip açmaza düşeceğine, “Bunları yapanlar dinsiz çapulculardır” dese daha garantili olur. Bu arada kendisi duydu mu bilmem, savcılık Nurten ve Erol Özkoray’ın “Gezi Fenomeni” kitabına soruşturma açtı…

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı