Sermayeyi kediye yüklemek deyimini gençler bilmeyebilir. İflas etmek demektir. Bir de, sonunda söyleyeceğim iki bilimsel kuralı başından söyleyeyim: 1) Lise kimyasından biliriz, kolay bileşen elementler zor ayrılır, zor birleşen elementler kolay ayrılır. 2) Hayatımızdan biliriz, aynen korku gibi cesaret de bulaşıcıdır.
Birinci kuralın uygulaması: Anayasaya göre “sorumsuz ve tarafsız” cumhurbaşkanı, kendisine bir Tek Adam Rejimi kurabilmek için her şeyi kanırta kanırta yapıyor. İstediği düzeni kurabilse bile, sürdürebilmesi im-kan-sız.
İkinci kuralın uygulaması: Bizzat AKP içinde alametler artık apaçık belirdi ve Demokrat Parti’nin son iki yılını hatırlayarak fena ürkmeye başlayan partililer birbirinden cesaret alarak seslerini gittikçe yükseltiyor. Bu sesler gittikçe ayyuka çıkacak, çıktıkça karizmayı çizecek, çizdikçe de Erdoğan’ı Ege tabiriyle “çikin edecek”.
Esas bu yükselen seslere geleceğim de, her şeyin çok güzel olduğuna inanmak isteyenlere birkaç örnek verip öyle devam edelim:
***
AYM eski başkanlarından Y. G. Özden özetliyor: “KHK’yle nasıl boşanma kararı verilemezse, dernek de dağıtılamaz”. Bırak derneği; üniversiteleri kapatıyor, yenilerini açıyor, açtığı yeni Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörü de ilk demecini veriyor: “Hipokrat da kürtaja karşıydı”. Biraz bekleyin, ‘Peygamberimiz de karşıydı’ diyecek. Bir diğer rektör, Fethullah isimli bir öğrenciye “Babana söyle ismini değiştirsin” diye çemkiriyor.
Bırak üniversite kapatmayı, 125.000 kişiyi ömür boyu niyetiyle işten atıp açlığa mahkum ediyor. Yâ Hû, o gerizekalı darbe teşebbüsünü bu sayının onda biri yapsa ortalığı dümdüz ederdi!
***
Kürtler çok fena tahrik ediliyor. En ılımlı Kürt A. Türk tutuklandı. Tutuklu Kürt eş başkan sayısı 41 oldu. “Milli irade”den başka laf bilmeyenlerin düzeninde belediyelere kaymakamlar kayyım atanıyor, sırayla.
Geriye tek bir tereddüt noktası kaldı: Henüz tutuklanmamış HDP vekil ve yetkililerine ağırlaştırılmış müebbet mi istenecek yoksa 230 yıl mı? Bir düşünelim:
Babası vurulurken evinin önünde ayağında terlik 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın temizlik işçisi annesi Makbule işten atıldı. Cezaevinde koparılan kolu köpeklerin ağzında bulunan ve geçenlerde KHK’yle işten atılan Veli Saçılık oturma protestosundan karga tulumba götürüldü. E. Sarısülük’ü direkt vurup öldüren polis A. Şahbaz 10 ay (on ay) hapis istemiyle ve tutuksuz yargılanıyor. Böyle bir ülkede bence ağırlaştırılmış müebbet uygun düşer.
Hele de, Tunceli’de çatışmada öldürülen PKK’linin Torbalı’daki mezarı “halkın” protestosu üzerine deşilip “il dışında bir yere” götürüldüğü bir ülkede. AKP’nin sözcüsü (ve insan haklarından sorumlu gn. bşk. yd.) Purufösör Yasin Aktay’ın, yakınlarının kurtarılmasını bekleyen acılı ailelere dönerek “Allah isterse işçiler kurtulur, istemezse kurtulamaz. Var mı itirazı olan?” dediği bir memlekette. (Rahmetli hocam Seha Meray böylelerine “purufösör” derdi).
Hepsine tamam da, hani hikayedeki aslan ‘Bu yara beni öldürmez bu laf beni öldürür’ demiş ya, Reis’in şu lafından bahsediyormuş: “Kusura bakmayın mağdur falan yok!”
***
İsterseniz, “Sen kimsin yav! Haddini bil terbiyesiz!”, “Bana bak! İleri giderseniz sınır kapılarını açarız!” ve “Suriye’ye Esed’in hükümranlığına son vermek için girdik, başka bir şey için değil” temelli bir dış politikaya hiç girmeyelim çünkü çıkamayız. Yükselmeye başlayan seslerden darbe sonrası bazılarına gelelim artık:
***
Abdullah Gül: “Gerek cemaat gerek siyasi yapı; akıl bir kişiye teslim edilirse sonu böyle olur” (14.08.2016); “Türkiye 15 Temmuz sürecinden çıkmalı, kötü bir rüyaydı demeli” (15.11.2016); “Hukukun üstünlüğünün, temel insan haklarının garanti altına alındığı, kuvvetler ayrılığının olduğu yönetim sistemini gerçekleştirmek gerekir. Şeffaflık, hesap verebilirlik olmalı” (16.11.2016).
Cemil Çiçek: “Bunların bu noktaya gelmesinde hepimizin günahı var” (13.08.2016) ve “Keşke vekillerin tutuklanmasını engelleyecek düzenleme yapılabilseydi” (12.11.2016).
Numan Kurtulmuş: “Özgürlük ortamını devletin kadroları içinde sağlarsanız kimse FETÖ’ye ihtiyaç duymayacak”. (14.08.2016); “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikası sonucu” (19.08.2016).
Mehmet Şimşek [Berat Albayrak’ın “Vız gelir tırıs gider” demesi üzerine]: “Kredi notunun düşüşünü ciddiye alıyoruz” (29.09.2016); “AB çökmüyor! Tam aksine büyük bir başarı hikayesi” (25.11.2016).
Selçuk Özdağ: “Ben de Bank Asya’dan kredi çektim. Eğer profesör olsaydım üniversitede, şimdi atılmış olacaktım” (29.10.2016)
Ömer Dinçer: “Tek adam yaratma fikrine dayalı ve otoriter bir yapıda ısrar ediliyor” (03.10.2016); “Sadece terör ve darbe konuşmak hukuk ve adaleti, demokrasiyi ikinci plana atmak umut ışığını zayıflatır (07.11.2016); “Başkanlık sistemine geçilince toprak bütünlüğünün korunacağının teminatı nedir?” (21.11.2016).
Nabi Avcı: “Yazarlar ve çizerler tutuksuz yargılanmalı” (18.11.2016).
Binali Yıldırım: “Avrupa ile ilişkileri kopma noktasına getirmek Türkiye’ye zarar verir, kabul ediyorum. Şangay Beşlisi AB’nin alternatifi olarak görülmemeli” (24.11.2016).
Nihat Zeybekci, “Olağanüstü hali ben istemiyorum kardeşim. Bu ikinci uzatmadan sonra uzatılmasını istemiyorum” (25.11.2016).
Fikri Işık: “Avusturya’nın silah ambargosu bizi etkilemez ama kulağımıza küpe olsun” (25.11.2016).
M. Ali Şahin: “HDP milletvekilleri tahliye edilebilir” (25.11.2016).
Tuğrul Türkeş: “Herkes bilir ki Tuğrul idama karşı” (27.11.2016).
***
Medyaya göz atmak da öğretici olabilir:
Merve Kavakçı (Y. Akit): “Durun bakalım daha kimler günah çıkartacak. Zamanında Amerika’da FETÖ’cülerin peşine takılıp eyalet eyalet dolaşan Hayrettin Karaman ne zaman çıkartacak” (26.08.2016).
Ahmet Taşgetiren (Star): “Eleştiriyi teröre destek gibi değerlendirip medya özgürlüğünün engellenmesi kabul edilemez” (02.11.2016).
Lütfü Oflaz (Star): “İktidardakiler siyaset değil hamaset yapıyor” (10.11.2016).
Ahmet Takan (Yeniçağ): “Bu Anayasa değişikliğine Bahçeli’yle birlikte Meclis’te evet deyince terör örgütü ile ortaklık etmiş olmayacak mısınız?” (18.11.2016).
Kemal Öztürk (Y. Şafak): “AK Parti, ustalık döneminin ötesine geçmesine rağmen acemilikte yapmadığı hataları yapıyor” (23.11.2016).
Hidayet Şefkatli Tuksal (Serbestiyet): “Ahmet Altan suçluysa, o davalara sahip çıkan siyasiler niye dışarıda geziyor?” (03.10.2016); [Erdoğan’ın “Şairleri susan bir millet, kıyameti gelmiş bir millettir!” sözü üzerine]: “Eğer Erdoğan haklıysa, kıyametimize doğru gidiyoruz!” (28.11.2016).
Serdar Arseven (Milat): “(Denmekte ki) Türkiye öyle bir ekonomik krize sürüklenecek ki, 15 Temmuz’da kurşuna kafa atanlar bile ‘Batı ile böyle kapışmak yanlış oldu’ demeye başlayacak!” (28.11.2016).
Hasan Öztürk (Y. Şafak): “Eğer ByLock’cu Ak Partililer varsa, deşifre olmuşlarsa ve bir süre sonra tasfiye edileceklerini biliyorlarsa, Ak Parti içinde bir ‘kalkışma’ olur mu sorusu aklıma düşüyor” (29.11.2016).
Ve galiba en komplesi Süleyman Karagülle’den (Y. Akit): “AK Parti OHAL’le intihar ediyor. Meclis’teki anayasa çalışmasıyla da mezarını kazıyor. ABD tipi başkanlık merkezî devlette dikta getirir, o da uzun ömürlü olmaz. HDP kapanırsa temsilcileri kalmayan Kürtler HDP’nin yanında yer alırlar, bu da Türkiye’yi böler” (28.11.2016).
***
Şimdi bekleyin daha neler söylenecek ve olacak. Çünkü korku gibi cesaret de bulaşıcıdır. Zincirleme gider.