Erdoğan’ın takıntılı bir insan oluşu çok konuşuluyor. “Takıntılı” derken, sadece olumsuzluk değil, kendine yarar sağlama açısından da düşünün. Mesela Erdoğan alla turca başkanlığa da takmış durumda, yani seçilmiş padişahlığa. Ama haklısınız, takıntı deyince asıl, başkalarına düşmanlığı anlamak normal.
Erdoğan bu ikinci anlamda mülti-takıntı bir kişilik. Gündelik lisanla “kafayı taktı” diyebileceğimiz öyle insanlar ve gruplar var ki, ortak paydaları Erdoğan’a biat etmemek olan bu unsurların çeşitliliği hayret verici: Gazeteciler, bürokratlar, iş insanları, yargı mensupları, öğrenciler, “Paraleller”, Esad…
Bu çeşitlilik karşısında, bu yazıda cumhurbaşkanımızın sadece dış politika takıntılarına değineceğim.
ESAD’A NİYE TAKTI?
Bir kere, eskiden kendisiyle dost olup da sonradan ayrılanlara özel takıyor. Fethullahçılar kapı kapı dolaşıp AKP’ye oy topluyordu. Esad koluna eşi Esma’yı takıp Tayyip-Emine çiftiyle tatillere çıkıyordu. Bunları affetmiyor. Ama anlamlı olması için daha özele gelelim. Esad’a takmasının iki sebebi var.
Küçük sebep, psikolojik. Esad, Mart 2011’den sonra koltuk ve hatta kelle derdine düşünce, Erdoğan-Davutoğlu ikilisini artık dinlememeye başladı. Dedik ya; esas böylelerini affetmiyor. Adam beraber tatil yaparken diktatör falan değildi, şimdi “kanlı diktatör” oldu.
Büyük sebep, ideolojik. Bir tür Arap Kemalizmi denebilecek Baasçılığı temsil eden Esad, Siyasal İslamcılık’ı temsil eden Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) iktidarına Suriye’de engel olan kişi. O olmasa, İhvan’ın Türkiye bağımsız şubesi AKP’nin durumu çok sağlamlaşacaktı.
Sağlamlaşacaktı, çünkü Arap Baharı patlayınca, kitlelere kolay hitap eden İhvan her yerde iktidara gelecek diye Erdoğan çok umutlanmıştı, kursağında kaldı. Çünkü Tunus’taki rejim “Müslüman Kardeş standardı” açısından fazla ılımlı çıktı, oradan hayır yok. Libya’dan ne han oluyor ne hamam. Mısır’da ise İhvancı Mursi fazla gözükara gidince düşürüldü. Zaten Erdoğan’ın, onu düşüren Sisi’ye devamlı dümdüz gitmesinin ve bununla da kalmayıp Ortadoğu’nun doğal ve geleneksel lideri Mısır’ı karşısına almasının temel sebebi bu ideolojik hayal kırıklığı.
SURİYELİ KÜRTLERE NİYE TAKTI?
Bunun küçük sebebi, Suriyeli Kürtlerin Cihatçı güçlerle birlikte Esad’a karşı çarpışmaması. Yine Esad takıntısı.
Büyük sebep ise yine ideolojik. İki açıdan:
1) Erdoğan, bizzat tasfiye ettiği 28 Şubatçı askerlerle akraba: İkisi de baskıcı. Hatta 28 Şubatçılar, AKP’nin şu anda Fethullahçılara yapmakta olduklarının binde birini yapmamıştı. Ayrıca, 28 Şubatçıların kaynaklandığı 12 Eylül çizgisinin ideolojisi Türk-İslam Sentezi Erdoğan’da devam ediyor. Zaten bu sebeptendir ki kendisini durup durup destekliyor MHP. Kılıçdaroğlu da dedi ya: “AKP sıkıştıkça koltuk değneği oldun” (bkz.).
Kürtleri Türkiye’ye bağlayacak (ve ayrıca Türkiye’yi demokratikleştirecek) tek çözümü, yani yerel yönetim özerkliğini hayata geçirmeye hiç niyeti yok Erdoğan’ın. Bir eliyle Kürtlerle müzakere ederken, hatta büyük ayaklanmaların patlaması üzerine Öcalan’dan “hamil-i kart yakinimdir” isterken (bkz.), öbür eliyle onların Suriye’deki kardeşi PYD’ye ne kötülük yapabilirse yapıyor. Yahu, dahası var mı, IŞİD katillerinin Kürtleri kesmesini oturup Kurban Bayramında sınırın bu tarafından seyrettik. (Ama TSK atıl duruyor da denemez: Kobani’deki IŞİD yerine birkaç gün önce Dağlıca’yı F-16 ve F-4’lerle bombaladık). (bkz.).
Cihatçıların sınırı yolgeçen hanına döndürmesine yıllar boyu izin vermiş Erdoğan şimdi sembolik destek vermeye gideceklere kapatıyor. Bari Müttefiklerin ve Barzani’nin yardıma gitmesini engelleme. Engelliyor. Oysa, 1 Mart döneminde bile, 19 Mart 2003 tarih ve 763 sayılı TBMM kararıyla Türk hava sahası Bush emperyalizmine açılmıştı. Oysa ben bu satırları yazarken, Obama Kobani Kürtlerine nefes aldırmasın diye İncirlik bile bütün baskılara rağmen kullandırılmamakta.
2) Erdoğan’ın Suriye Kürtlerine düşman olmasının ikinci nedeni de Türk milliyetçiliği: Barış Süreci adı altında silah bıraktırdığı insanları iki yıldır oyalarken, Suriyeli Kürtler oradaki üç kantonda özerklik ilan edip “kötü örnek” oldular. Şimdi oturup sabırla bekliyoruz, IŞİD katilleri önce Kobani sonra Rojava diye bir şey bırakmasın da, müzakere ettiğimiz Türkiye Kürtlerinin eli güçlenmesin. Koyun can derdinde, kasap et derdinde.
Bunun sonuçlarını yazmaya gerek yok çünkü unutulmayacak kadar yeni. Sadece, bunca sabrın üstüne bir de Kobani’deki kurbanlar binince, şimdiye kadar hiç görmediğimiz boyutta patlayan olaylarda 42 insanımızı 1 haftada kurban verdiğimizi hatırlatayım (bkz.). Olayların inanılmaz boyutu, “Kobani’yi bahane ettiler!” diyen zavallılara yeterli cevap ama, anlamak isteyen kim.
VE, IŞİD’E NİYE “TAKTI”?
İlk paragrafta söylediğim cinsten bir takıntıdan bahsediyoruz: IŞİD’i koruyup-kollama takıntısı. Erdoğan’ın “düşman” sıralamasında Esad birinci, Suriyeli Kürtler (PYD) ikinci sırada. Büyük uluslararası baskı sonucu terörist demek zorunda kaldığı IŞİD’in bahsi bile geçmiyor (bkz.).
Erdoğan yıllarca, cihatçıları silah yardımı başta olmak üzere her türlü yöntemle destekledi ve Esad’a karşı kışkırttı (bkz.) (bkz.). Sonra da inkar etti. “IŞİD’e yardım ettiğimizi söyleyenler, ispatlamazlarsa alçak ve vatan hainidirler!” (bkz.). Oysa, ispat ortadaydı:
1) “İnsani malzeme taşıyordu” denilen MİT tırlarını yakalayanlar içeri atıldı, yayın yasağı kondu, duruşmalar gizli. Silah yükünün zaptı da tutulmuştu (bkz.) (bkz.).
2) 101 gün boyunca IŞİD, rehine Başkonsolosun Ankara’yla telefon konuşmalarına izin verdi. Ayrıca, MİT’in büyük zaferi olarak ilan edilen serbest bırakılma olayında MİT, rehineler sınıra getirildikten 4 saat sonra yetişti (bkz.).
3) ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, bazı şeyhliklerle birlikte Türkiye’nin de IŞİD’e yardım ettiğini açıkladı. ABD Dışişleri hemen özür diletti çünkü birkaç gün sonra iki Amerikalı general İncirlik işini bağlamak üzere Ankara’ya geliyordu (bkz.).
Oysa, TRT’nin üç gün boyunca tekrarladığı bu özür haberinin, TRT’nin vermediği bir devamı vardı: Beyaz Saray bir açıklama yaparak, bu özrün, Biden’ın Erdoğan’la olan özel görüşmelerini yanlış aksettirmesiyle ilgili olduğunu kabul etti, ama ısrarlı sorulara rağmen Biden’ın Türkiye ve diğer ülkelerin Suriye’deki aşırı örgütlere yardım ettiğine işaret eden sözlerini yalanlamayı reddetti (bkz.). “Patavatsız” terimi de bu sayede sözlüklere yerleşti: “Siyaset nedeniyle duyulmaması gereken gerçekleri yüksek perdeden söyleyene ‘patavatsız’ denir”.
IŞİD İLİŞKİSİ VE SEBEBİ
“AKP IŞİD’i seviyo”. Çünkü, temelleri ortak: İslamcılık ve Şiddet.
AKP milletvekili ve ilahiyat profesörü Emrullah İşler tvitliyor: “IŞİD öldürüyor ama işkence bari yapmıyor” (bkz.). Geçen gün bir imamın “18’indekinin zinasına karşı çıkmayıp, 7 aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak timsah gözyaşıdır” (bkz.) demesiyle burun farkı.
Şiddet deyince şaşırmayın; şiddet var şiddet var. Örgüt tarafından yapılanı var, kanun çıkararak yapılanı var. Özellikle de, zaman ve zemine göre düşünün. IŞİD insan kellesini Suriye ve Irak’ta uçuruyor, AKP ise çok daha medeni bir zeminde “çalışmak” zorunda: Vergi kontrolörlerini salıp şirket kellesi (Koç Holding, Aydın Doğan), “O zaten batmış” deyip banka kellesi (Bank Asya) (bkz.), telefon edip gazeteci kellesi, bizzat değiştirdiği HSYK yasasını defalarca değiştirip savcı-yargıç kellesi (bkz.) (bkz.) (bkz.), “Paralel” deyip deyip başta polis olmak üzere memur kellesi uçuruyor. Ardından da kanun çıkarıyor: Mahkemeyi kazansalar bile göreve 2 yıl dönemezler (bkz.).
Kelle uçurma derken, unutmadan: “Bank Asya zaten batmış” misali, “Kobani düştü düşüyor” (bkz.)diyerek, Suriyeli Kürt kellesi…
AKP ve şiddet bahsinde bazı demeçleri hatırlatayım da, konuşanlar neyin yöneticisidir, tereddütte kalın:
İçişleri Bakanı Âlâ: ‘ Şiddet misliyle karşılık bulur‘ (bkz.). Başbakan Davutoğlu: “Teröristler bir iki saat içinde cezalandırıldı” (bkz.). Numan Kurtulmuş: “Elleri, beyinleri kırılacak ve ezilecek” (bkz.).
Üstelik AKP, önümüzdeki günlerde şiddeti önlemek için kendi şiddetini artıracağını haber veriyor: Cumhurbaşkanımız: “Artık ne polisimizin ne askerimizin kalkanla bu işin önüne geçmesi mümkün değil. Gereği neyse onu yapacaklar” (bkz.). Başbakanımız: “Yakılan her TOMA’nın yerine gerekirse beş TOMA on TOMA alınacak” (bkz.). AKP, tasfiye ettiği 12 Eylül’ün yasalarını getiriyor, hayırlı olsun.
Not: Ekim 2014’te yapılan HSYK seçimleri, dendiği kadarıyla, AKP iktidarının galebesiyle sonuçlandı. Yaşasın! Çünkü böyle olmasaydı, “Gerekirse bu seçimi gayri meşru ilan ederiz” (bkz.) diyen AKP şiddeti bir de buradan vuracaktı.
SON ANDA ÖNEMLİ NOT:
“Bizim için PKK ile IŞİD aynı şeydir” diyen bir hükümetin Akiller toplantısına katılarak Türkiyeli Kürtlerin daha fazla oyalanmasına alet olmak istemiyorum.