Baskın Oran

“AKP kendi derin devletini kuruyor” meselesi

Sıkıntımı başından söyleyeyim: Derin Devlet’i açıkça veya satır arasında savunanlara gösterdiğim tepkinin “AKP savunuculuğu” olarak algılanmasından nefret ediyorum. Ama artık katiyen umurumda değil. İsteyen istediğini algılasın; hatırım kalır. Benim tek ama tek derdim, Türkiye’de sivil ve demokratik bir yönetim kurulması. Bunu sağlamak yani darbeci ve antidemokratik bir yönetimi sonsuza kadar bitirmek için şeytanı bile savunurum. Bu böyle biline.

Son olarak, ABD’deki Washington Institute (WINEP) çalışanı Soner Çağaptay’ın bizim gazetelere de (Milliyet, 23.03.09) yansıyan Newsweek makalesi (bkz.) artık satır arasını fazlasıyla aştı. Çalıştığı kuruluşun politikası olan AKP zemmediciliği örtüsü altında açıktan açığa Ergenekon savunuculuğu yapıyor.

Bu WINEP, adı ABD’deki İsrail Lobisi’yle birlikte anılan bir düşünce kuruluşu. Neo-con’ların AKP’den hoşlanmayan takımının çizgisini yansıtıyor. Bir önemli faaliyeti de, “ABD ve kilit rolündeki müttefik Orta Doğu ordularının üst rütbeli subaylarını bir araya getiren” Askerî Araştırmacılar Programı. Buna bugüne kadar 12 Amerikalı, 11 İsrailli, 11 de Türk subay katılmış. Arada (herhalde konu mankeni olarak) 2 de Ürdünlü mevcut (bkz.).

Bir süredir WINEP’in Türkiye masasını, şu anda Bahçeşehir’de dersler vermeye gelen Soner Çağaptay yönetiyor. Kendisi 24.11.08 tarihli Newsweek’te, daha göreve başlamamış Obama’ya bir açık mektup yayınlamıştı: “En Anti-Amerikan Ulus”. “AKP 2002’de geldiğinden beri Türkler yöneticilerinden Batı hakkında olumlu hiçbir şey duymadılar” diyordu (bkz.).

“Çok ilginç hareketler bunlar”

Çok ilginç: Çağaptay burada Türkiye’deki partilerin küreselleşmeye en fazla entegre olmuşuna, RTE’nin sinirlenme olayları hariç ABD’ye sormadan adım atmayanına bulmaktaydı bütün kabahati. Tüm dünyanın ABD’den nefret etmesini sağlayan Bush’a veya “ulusalcılık” adına Batı düşmanlığı yapan 2000’ler Kemalizmine değil.

Çağaptay’ın “İslamistler Derin Devlet’i yok etmiyor, kendininkini kuruyor” alt başlıklı yeni yazısını okumanızı tavsiye edeceğim. “Osmanlı’da vaktiyle bir sürü komplo teorisi vardı, artık Derin Devlet konusundakiler onları da geçti” diye başlıyor. “Ulusalcı laikleri suçlayan” yargı iddialarının herhangi bir Batı ülkesinde “fantezi” muamelesi göreceğini söylüyor. Çok ilginç: Bu türden marifetleri olan “ulusalcı laikler” hangi Batı ülkesinde bulunuyor acaba?

Yazı 30 Mart’ta yayınlanmak üzere taze yazılmış ama, çok ilginç:  Ne amirallerin tuttuğu darbe günlüklerinden en ufak bahis var, ne ülkeyi darbe ortamına bin bir özenle hazırlayan tutuklu paşaların hastalanmak için sıraya girip GATA köprüsünden tahliye olduklarından bahsediyor, ne de Balbay’ın darbecilere danışmanlık yapan ve onları “Siz aslansınız, aslansınız!” diye okşayan konuşmalarından eser var. Sadece, eskiden komünistlere ve İslamcılara karşı kullanılan Derin Devlet’in şimdi muhalefeti sindirmek için kullanıldığını söylüyor.

Çok ilginç: Bütün bunlar hikaye edilirken, inanılmaz cesarette bir savcıdan hiç bahis yok. Sosyeteye kokain bulma davasından tutun da, El Kaideci Sakka’ya müebbet istemekten geçerek “Neronlar”a ilk davayı açmaya kadar uzanan, en son olarak da Ümraniye’deki “cephane ev” olayıyla her şeyi başlatan bir savcıdan. Kendisi gibi cüretli meslektaşlara (Sacit Karasu, Ferhat Sarıkaya) “meslekten ihraç” verilmiş bir ülkede yaşadığına bakmadan Ergenekon işinde kelleyi resmen koltuğa alan bir savcıdan. Zekeriya Öz’den yani. Hiç bahis yok.

Artık “çok” demeyeceğim, fevkalade ilginç diyeceğim ama, Savcı Öz’ü yok sayan bir makale yazarından da ancak bunu beklemek gerekirdi aslında: Sabah evinden ifade vermeye götürülüp “üç gün sonra bırakıl”anları anlatıyor da, Derin Devlet tarafından Fırat’ın doğusunda sabah evinden götürülen ama bir daha asla dönemeyen binlerce Kürt’ten hiç bahsetmiyor. Onların atıldığı ölüm kuyularından, onların kemik ve elbise parçalarının çıktığı asit çukurlarından tek kelime etmiyor.

Gelelim doğrulara, ama bütün doğrulara

Çok doğru: Ergenekon davası Türkiye adliyesi ve emniyetinin artık doktorasını yapmış olduğu, kemikleşmiş saçmalıklarla dolu: İfade almak için davet yerine yakalayıp götürmeler, davayla ilgisi olmayıp ayıklanması ihmal edilmiş özel konuşmalar, aylarca yazılmayan iddianameyi beklerken içerde tutmalar… Çok doğru: Usulsüz dinlemeler, sonra internete sızdırmalar… Ama durun bir dakika, şunlar da çok doğru:

Birincisi, bu manasızlıklardan sızlananlar hiç ama hiç konuşmasınlar çünkü biraz fazla riyakarlık oluyor. Bunlar zevkten dört köşe vaziyetteler. Hemen anlatayım:

On yıllardır süregelen her türlü rezilliğe karşı ilk defa açılabilen bu dava inanılmaz derecede karmaşık çünkü Derin Devlet’in karışmadığı pislik kalmamış. Sadece darbe değil ki; tam bir gayya kuyusu. Üzeyir Garih’ten tut, Hrant’tan geçerek Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet’e bombaya kadar içine girmeyen yok. Şimdi de en rezil konu, ölüm kuyuları vs. dosyaya dahil edildi. Bunların her biri ayrı ayrı deve dişi büyüklüğünde davalar. Üstelik, askeriye başta olmak üzere devletin kimi kurumları da zırnık bilgi-belge vermiyor.

Bu durumda savcının iki ayağı bir pabuçta, başı da sürekli bombardımanda. İşte bu karmaşa kimi kişi ve kurumlar tarafından büyük kurnazlıkla sermaye yapılmak isteniyor. “Bak, bize ne usulsüzlükler yapılıyor. Biz masumuz. Muhalefeti susturmak isteyen AKP’nin kurbanıyız” diyorlar. Bu sermaye sayesinde Ergenekon’u örtbas etmeyi umuyorlar. Bir zamanların “Komünizm geliyor!”unun çağdaş versiyonu “Dinciler geliyor!” da bunlara çanak tutuyor.

İkincisi, ki bu çok daha önemli, medeni ülkelere hiç yakışmayan bu sızdırmalar olmasaydı bir düşünün bakalım ne olurdu. Ümraniye’deki bombalar acele örtbas edilip bu iş de kapatılmayacak mıydı bugüne kadarkiler gibi?

Usulsüz yapılan dinlemeler zaten delil sayılmayacak. Ama eğer kamuoyu telefon konuşmalarını duymasaydı kim inanacaktı darbe girişimlerine? Dokunulmaz paşalar sanık sandalyesine nasıl oturtulacaktı? Şimdi korucubaşılar tutuklanmaya başlandı. İşkencelerde “Burada Allah yok; sadece biz varız!” diyen heyula gibi JİTEM’ciler birer birer mahkemeye veriliyor. Rüyamızda bile göremeyeceğimiz şeyler gerçek olmaya başladı. Kafatasları çıkartılıyor yahu, kafatasları; ne diyorsunuz siz? Hanımlar beyler, siz bunların ne demek olduğunun (saygıdeğer Cumhuriyet gazetesinin “laik ulusalcı” sloganıyla)  “Farkında Mısınız?”

Tanrı esirgeye; ya böyle bir durumda iktidarda CHP olsaydı? Hadi desenize, CHP olsaydı bu dava asla açılmazdı diye?

Bu iş bitmiştir

Şükür ki olacak şey değil bu noktadan sonra ama, isterse Ergenekon’dan beklenen sonuçlar tam çıkmasın. Umurumda değil. Hatırım kalır. Önemli olan, ellerinde silah olanların sivillere hükmetmesinin Ergenekon davası sayesinde artık ham hayal olmuş olmasıdır.

AKP kendi derin devletini kuruyormuş. Nasıl olacak hiç anlayamadım ama, en kötüsünden farzet ki doğru. Kağnıyı öküzlerin önüne koymayalım. Her şey sırayla. Elinde silahla 20. yüzyıl başı usullerini 21. yüzyıla dikte etmeye kalkan Derin Devlet’in defterini dürmekteyiz; 7. yüzyıl usulleriyle 21. yüzyılı etkileyebileceğini sanan silahsızlar çıkarsa onların mı defterini düremeyeceğiz?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı