Baskın Oran

Akademisyen meslektaşım Prof. Ali Erbaş Hoca’yla hasbihal

Akademisyen meslektaşım Prof. Ali Erbaş Hoca’yla hasbihal

Akademisyen meslektaşım Prof. Ali Erbaş Hoca’yla hasbihal

Baskın Oran

Ali Hocam selam. Seninle konuşmak istediğim konular yeni başlamadı, birazdan oraya da geleceğim ama, Ayasofya’nın cami yapılmasıyla yaygınlık kazandı.

Neyi kesmek veya nereye sokmak için eline aldığını anlamadığım bir kılıç kapıp minbere çıktın ve konuştun: “Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar”. Fatih’in kiliseden camiye çevirip vakıf ilan ettiği Ayasofya’nın 1934’te Atatürk tarafından müze yapılmasını kastettiğini ve bunu lanetlediğini söyleyenler doğru söylüyor.

***

Evvela: Sayın hocam, alınma ama, senin inancından Türkiye Cumhuriyeti’ne ne Allahaşkına? Sen devletten maaş alan bir memursun. Bu sıfatınla eğer TC Anayasası’nı tanıyorsan, inkar etmiyorsan, onun Başlangıç bölümünün yanı sıra tam 7 maddesinde (2, 68, 81, 103, 136, 174, Geçici 2) zikredilen laiklik var. O da devletin dinsel inançlarla yönetilmesini yasaklıyor.

Mutabık mıyız buraya kadar? Değilsek şimdiden söyle.

Saniyen: Farkında mısın, bu söylediklerin hem seni zora sokuyor, hem de seni her törende sahneye süren Tek Adam Yönetimi’ni. İkinciyi de soktuğu şuradan belli ki, büyüklerimiz ânında “Atatürk’e dil uzatılmasına izin vermeyiz” demeye soyundular. Bu gidiş senin için tehlikeli olabilir.

***

Neler söylediğinin farkında değil idiysen hatırlatayım:

1) “Vakfeden” dediğin Fatih’in aslında vakıf bozan bir kişi olduğunu duymuş muydun? O günlerin maliye bürokrasisi pozisyonundakilerden Tursun Bey yazmış, 1400’lerin önemli tarihçisi derviş Aşıkpaşazade de yana yakıla şikayet ediyor.

Ben eski yazıyı maalesef okuyamadığım için işin uzmanı Harvard Profesörü Cemal Kafadar’dan öğreniyorum, sen imam-hatipli olduğuna göre okuyup kontrol edebilirsin:

Fatih, 1470’lerde 1.000’den fazla vakıf köyünü ve mezrayı tımar olarak yandaşlarına dağıtmak amacıyla mirîleştiriyor, yani devletleştiriyor. Ayrıca, dervişlerin vakıflarını da. Yanlışsa yanlış de, Prof. Kafadar’dan değil senden öğrenelim; sen de prof’sun.

2) Atatürk’ü lanetlemek yüzünden hücumlar başlayınca kendini şöyle savunmaya çalıştın: ” Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim.  Sadece Ayasofya’yı değil tüm vakıf mallarını kastettim“.

Tüm vakıf malları” dediğine emin misin? TC vatandaşı olan Gayrimüslimlerin vakıf malları da dahil, yani?

Acaba okumuş muydun rahim devletimizin bu Gayrimüslim vakıf mallarına çok çeşitli yöntemlerle sürekli el koyduğunu, yani vakıf bozuculuk yaptığını?

Mesela, 1924’te asimile Ortodoks papazı Papa Eftim’e el koydurarak?

Mesela, “Cemaati kalmamıştır” deyip mazbutaya alarak yani Vakıflar’ın yönetimine sokarak?

Mesela 1913’ten önce yasal mecburiyetten müstear isimlere kaydedilmiş olanlara 1964 Kıbrıs bunalımından sonra el koyarak?

En vahimi de: Yargıtay’ın, “Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin gayrimenkul iktisapları men’edilmiştir” diyen 1971, 1974 ve 1975 tarihli üç utanç abidesi kararı. Yani Türkçesi, demiş oluyor ki Yargıtayımız, ‘Müslüman olmadan Türk olunmaz!’.

Sadece Rumların böyle gasp edilen takriben 1.200 adet vakıf malının 10 milyar Euro’dan fazla tuttuğunu biliyor muydun?

Yoksa, Gayrimüslim vakıf malları vakıf malı sayılmıyor mu Diyanet’in lügatçesinde?

Veya, Müslüman vakıflarını korumayanlar lanetlenirken, Gayrimüslim vakıflarının devletçe gaspı Kitap’a uygun mu oluyor?

***

Kendinden pek emin değildin ki, hücuma uğrayınca döngeri yaptın. Ama hocam, bu seni ve savunduğun Rejim’i daha da kötü duruma soktu:

1) “Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat edenlere dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir” dedikten sonra, “Onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz” diyen Bakara 141’i güldür güldür Arapça aslından okudun. Yani açıkça dedin ki, Atatürk döneminde yapılanlardan sizi tenzih ederiz. Bu nasıl şey?

2) Türkiye’yi Batı dünyasına kalıcı biçimde soktuğu için İslamcılar olarak nefret ettiğiniz Lozan’ın imza günü 24 Temmuz’da açtığınız Ayasofya’da okuduğun hutbede geçen bu “lanet” ibaresi, ilan edildiğine göre, Diyanet’in sitesinden çıkarılmış. Oysa gazeteciler yazıyor, sitenin arşiv bölümündeki metinde o sözler yok, fakat sitenin haberler bölümünde videolu olarak aynen duruyor. Şimdi, bu kasıtlı bişey mi yoksa beceriksizlik mi?

***

Olay bu kadarla kalmıyor ve eski defterlerin açılmasını tetikliyor:

1) AKP’nin Dr. Jekyll olduğu, henüz Mr. Hyde’a dönüşmediği 2011’de ilk imzayı koyduğu İstanbul Sözleşmesi’ne, bir erkek ve bir İslamcı olarak karşı çıkıyorsun kadınları koruduğu için.

05.07.2019’da Konya’da okuduğun hutbede LGBTİ’lere karşı nefret söylemi kullandın: “Cinsiyete müdahale eden ve cinsiyetsizliğe davet eden çabalar sadece bireyin değil bütün bir neslin felaketini hazırlar. Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilahi iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır”.

Yâ Hû hocam, mademki bütün canlıları Allah yarattı, LGBTİ’leri de O’nun yaratmış olması iktiza etmez mi? Yoksa bu insanları, hâşâ sümme hâşâ, Allah’tan başkası mı yarattı?

Yoksa bunlar böyle yaşamanın daha kolay olduğunu düşünüp de mi böyle bir yol seçtiler iradî olarak? İradî eşcinsellik nası bişey oluyo?

Yoksa bunlar başka eşcinselleri görüp ‘Aman, ben de oluversem ne iyi olur’ demiş olabilirler mi?

Bütün bunlar sana mantıklı geliyor mu hocam?

Çok daha hayatî bir soru ister isen: Çocuklarını bilemiyorum ama, Allah senin torunlarını böyle yaratırsa ne yapacaksın?

2) Ardından, 24.04.2020’de, Ankara Hacı Bayram’da bu sefer daha net bir nefret söylemi kullandın.  “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti” dedin.

Ekledin: “Yılda yüz binlerce insan gayrı meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi ‘zina’ olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor.”

Türkiye’de 1’den fazla kadınla evlenmek kanunen yasak olduğuna göre, 1’den fazla kadın almak zina olmuyor da ne oluyor?

Haa, ‘Ben TC kanunlarını değil İslam kanunlarını tanırım, İslam’a göre 4 adet alınır’ diyorsan, onu bilemem.

Bilemem ama, o zaman hatırlatmam lazım: Sen maaşını Allah’tan değil, devlet aracılığıyla vatandaş vergilerinden alıyorsun. Yarın öbür gün bana olduğu gibi sana da emekli maaşı bağlayacak olan devletin kanunlarını tanımamak gibi bir lüksün olduğunu düşünüyor musun?

Bir ihtimal daha var diyorsan, ki şarkı öyle, Ayasofya’dan sonra sıra 4 kadın almaya mı geliyor?

***

Sayın hocam seni anlıyorum. Çok bakımdan anlıyorum. Sayın Cumhurbaşkanın seni rektör yaptı, DİB başkanı yaptı, bu büyük mevkilere getirdi. Söyle diyor, söylüyorsun. Yap diyor, yapıyorsun. Zaten senin eğitimin ve eğilimin de buna her bakımdan müsait.

Dahası, bu işin muazzam bir tarihsel derinliği de var: Şark’ta din daima iktidarın kölesi gibi kullanılmıştır. Bu, en azından Bizans’tan beri böyledir; Sultan’ın istediği fetvayı vermeyen Şeyhülislam azledilir ve boğdurulur. Onun için, bu söylediklerini ve yaptıklarını söylemeni ve yapmanı anlıyorum.

Ama hocam, meslektaşın olarak seni hayatî bir konuda uyarmak istiyorum:

Mühtediler, İktidarlar için çok makbul/muteber kişilerdir. Çünkü bunlar hem geçmişleri yüzünden İktidar nezdinde eksiklidir, hem de meşhur deyişi bilirsin, mühtediler daha mutaassıp olurlar ve bu sebeple İktidar tarafından çok tutulurlar.

Mesela şu anda Rejim’in makbulleri arasında Süleyman Soylu var, DP’den transfer. Mesela Numan Kurtulmuş var hem Saadet Partisi’nden hem Halkın Sesi Partisi’nden transfer. Bahçeli zaten özel vak’a. Sen de bu açıdan şu anda Rejim nezdinde çok mutebersin.

Fakat senin transferin biraz riskli yerden: Vikipedi seninle ilgili üç tane dipnot vererek yazıyor: “Kendisi ayrıca ‘Fethullahçı Terör Örgütü’ ile ilişkili olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformu’nda yönetim kurulu üyeliği yapmıştır” diyor. Bu bir.

İkincisi: İktidarlar, mızrak ucu yaptıkları makbul/muteber kişiler iktidara fazla yıldırım çekmeye başlarlarsa, onları harcayıverirler. En yakın örnek olarak İ. Melih Gökçek var; hem ANAP’tan hem Refah Partisi’nden, hem Fazilet Partisi’nden, hem de DP’den transfer.

Diyeceğim odur ki, kendini bu kadar mızrak ucu yaptırma. Rejim’e bu kadar paratonerlik yaparsan tehlikeye girersin. Acı söyleyen “aksaçlı” bir akademisyen meslektaşın olarak söylüyorum.

Üstelik şimdi bi de, sadece milli bayramlarda Atatürk’le ilgili paylaşım yapan TSK’nin, durup dururken Anıtkabir’den fotoğraf paylaşması çıktı nedense. Buradan da vurabilirler seni tutanlar, zamanı gelince.

Söylemedi deme.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı