Bugünlerde Feyhan fena dalga geçiyor: “Siz ikiniz iyi eküri oldunuz!” diyor. Neyran’ın dili, yaşı icabı sivri: “Anneee, Bodrum’dan iyi para kazandı haaa!”.
Para kazanmak bir tarafa, harcıyoruz be. Bugünlerde Dalavera’yla “masaç”a gidiyoruz. Çünkü benim boynum feci kireçlenmiş, kazık gibi, döndüremiyorum; Dalavera’nınsa bütün vücudunu sarmış. Yalıkavak’ta bir Japon hanım varmış, bu konularda çok iyiymiş, arabaya atlayıp ona gidiyoruz. Seansı yüz on milyon!
Dalavera arabaya biner binmez, baktım, emniyet kemerini takıyor ve söyleniyor:
“Ne şeytani gör, ne salavat getir!”.
Tabii, ben bunu anlayabilmek için üç kere tekrar ettiriyorum o ayrı, ama anlayınca da “Niye böyle söyledin Memet abi?” diyorum. Elcevap:
“Biliyon mu, eskiden kaptanlara mecbur ederdi limancilar, şu şu demirbaşları alıp koycen motora deye. Ama hiç kullanmeycekler? O zaman derlerdi ne şeytani gör ne salavat getir deye!”
***
Yaşgünümde Dalavera’yı da aldık, Berk Restoran’dan Tombiş’in kızkardeşi Filiz’in motoru Monaliza’yla günlük motor gezisi yaptık. Ama mübareği denize sokturamadım. Bana o zaman söylememişti; Lütfü İlahi motoruyla 1958’de Çeşme önlerinde battığından beri (Dalavera Memet’in Bodrum Tarihi, s.66) denize girmeye korkarmış meğer!
Motorda bir yandan tokuşturuyor, bir yandan sohbet ediyoruz:
“Baskın bey! Biliyon mu dün ne oldu?”
“Ne oldu Memet abi?”
“İki kadın sokakta durdurup imza aldi, sonra beni optü!”.
Dalavera ve Enişte kitaplarını okumuş hayranları bunlar! Dalavera ertesi gün bahçeyi sulamaya geldiğinde yine bilmece soracak:
“Baskın bey, biliyon mu bugün ne oldu?”
“Üç kadın mı imza alıp öptü abi, bu sefer?”
“Hayır! Bir adam imza aldi ve optü!”
“Aman Memet abi, bugüne kadar korudun, çok dikkat et abi!”
“Ediyom, ediyom, uçkura çift düğüm atıyom!”
***
Masaç’tan dönüyoruz, geçerken tabela okuyor:
“Baskin bey, biliyon mu Deos Pansiyon Yunanca ne demek?”
“Teos galiba tanrı demek abi?”
“Yok beyahu! Deos deyyus demek! Hani, kendi kariyi satan herif? Bak, şurda da Haha Bar yazıyo. Haha aptal demek! Bunlar bişey bilmiyolar ki!”
Eve yaklaşıyoruz. Açık kumral saçlarını bayrak gibi dalgalandıran, kısacık blucin eteği kasıklarda, göbeği bittabi açık, zargana gibi bir genç kızın yanından geçerken:
“Memet abi, şu eteğe bak, dört parmak ya var ya yok, her an da düşebilir”.
“Bundan iyisi de var. Hani apış aralarına yular gibi bişey koyuyolar, koyun budu gibi görünüyo?”.
G-string’in Bodrumca tarifi! Ve ekliyor:
“Afto ine Petrum!”.
Çeviriyor da:
“Burası Bodrum, demek. Yunanlilar Petrum derler e, Bodrum’a?”
***
Şu sıralarda Dalavera çok meşgul. “Bodrum Pazarcılar Esnafını Koruma Derneği”nin Gümbet pazar yerinde takdim ettiği plaketi aldıktan sonra, şimdi de birlikte çıkacağımız dördüncü TV programına hazırlanıyor (Vallahi, birlikte dördüncü. İki kere yerel Kent-TV, birer kere de CNN-Türk ve Star). Bir kağıt getirdi geçen gün:
“Baskin bey! Bunu bana temiz yapıvercen mi?”
“Nedir o Memet abi?”
“Bunlar bana çok yardim ettiler biliyon mu, bunlari televizyona cikinca ordan okuyuvercem!”
Memet abi, dedim, kaş yaparken göz çıkartmayalım, burası ufak yer, ne yapsan memnun edemezsin, memnun ettiğinden fazlasına laf ettirirsin, burada hiç kimseyi unutmadığına emin misin? Bir kişiyi unutsan başına dert olur!
Dalavera bir an düşündü, sonra:
“Doğru düşünüyosun. Vazgeçelim. Bak, Ali Yenilmez’len Devecioğlu’nun damadı Ömer’i de unutmuşum” dedi.
Vazgeçtik ama, ben Dalavera’nın isteğini yapmadığım için üzüldüm. Eksiklikleri ve her türlü sorumluluğu üzerime alarak yayınlıyorum listeyi: Yusuf Karakaş, Ümit Hoştan, Aloş Oral, Emekli Hüseyin, Kel Ali Kaptan, Sedat Baç, Namık Kaptan, Fandaros Ali’nin Hasan, Serdar Eskitürk, Mehmet Devecioğlu, Vedat Kurutaş, Yusuf Karakaş’ın abeyi emekli öğretmen ve bir de bendenizin adı. Yukarıdaki ikisini de ekleyiniz lütfen.
Gelecek hafta, eğer Kent-TV programında ilginç bişeyler olursa onları anlatırım. Zaten dönüş vakti de geliyor anasını satayım; ne güzel okuyup yazıyorduk, akşamüstü de denizimize giriyorduk…