Hani 1951’de yıkımına girişilen, 2007’de de restore edilen Van Ahtamar Kilisesi var ya, ben orayı Ermeni kilisesi sanıyordum. Meğer Türk kilisesiymiş. Devlet bize yalan söylemiş. Şimdi hesap verecek. Yakında savcılarımız çok önemli üç dava açabilirler: 1) Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, bin küsur yıllık bir Türk anıtını 25 Haziran 1951’de yıkmaya fiilen girişmekten; 2) Başbakan Erdoğan hükümetine, bu Türk anıtını “Ermeni kilisesi” diye ilan ve restore ettirmekten; 3) Cumhuriyet döneminin bütün hükümetlerine, bu Türk anıtını yıkılmaya terk etmekten. Üç dava da, “Türklüğü alenen aşağılama”yı cezalandıran TCK Md. 301/1’den, tabii.
Anadolu’daki bu yıkım işlerini yıllar önce birinci elden dinlemiştim, ama konumuzla ilgisi yok. 1999 sonbaharında Kapadokya’ya gitmiştik. Bizi gezdiren rehber anlatmıştı: “Ben askerliğimi komando olarak yaptım. Bir gün, komutan yanımıza çok miktarda tahrip kalıbı almamızı ve civardaki iki Ermeni kilisesini uçurmamızı istedi. Gidip dümdüz ettik.” Ama onlar başka, bu başka. İsterseniz lafı uzatmadan, konuyu uzmanından, “Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği” (ASİMDER) Genel Başkanı Göksel Gülbey’den dinleyelim:
“Ermenilerin sahip çıktığı kilise aslında Peçenek Türkleri, Hıristiyan Türklere ait (…) Ama maalesef Ermeni kesimi Akdamar Kilisesi’nin kendilerine ait olduğunu iddia ederek çeşitli efsaneler uydurmuştur”.
Genel Başkan, çok vahim bir durumu da aynen şöyle dile getiriyor: “Aslında burası 1915’te Van katliamında Müslüman Van kadınları tecavüze uğramamak için kendilerini Van Gölü’ne atıp boğulmayı göze alıp namuslarını kurtarmıştır”. Tevekkeli değil, MHP Milletvekili Prof. Yusuf Halaçoğlu 29 Nisan 2013’te Salihli’de konuşmuş, kadınların sayısını da vermişti: “50 Vanlı kadın için bir iffet anıtı dikemedik!” Meğer, MHP’nin bu konuda bir kanun teklifi de varmış.
Yalnız, ben bu şekilde namus kurtarmayı yine 1915 yılına ait olmak üzere çok başka türlü duymuştum ama, neydi hatırlayamadım şimdi. Neyse. Genel Başkan neticeye geliyor: “8 Eylül’de yapılacak ayin için biz de Türkler olarak burada olacağız. Üç otobüse yakın bir kitleyle biz de bu ayine katılıp sözümüzü söyleyeceğiz”.
Gözü çekik Ermeni olmaz
ASİMDER’li Gülbey’in kanıtları sağlam: “Akdamar Kilisesi’nin üst kısmında bulunan koşan atın üzerinde geriye doğru ok atan, gözü çekik bir motif görülmektedir. Bütün dünya tarihçileri de bunu kabul ediyor ki koşan atın üzerinde geriye dönüp ok atan yalnız Türklerdir ve gözü çekik Ermeni olmaz. Motifte görülen atın ayağı üzerinde ve kalça üzerinde hilal bulunmaktadır. Bu hilal[in] Türklerde İslamiyet’ten önce de olduğunu bütün tarihçiler kabul etmektedir.”
Kitaplardaki resimlere baktım, kilisenin doğu cephesinde bir av sahnesi olduğu belirtilen kabartmada ok atanın gözü geriye, ok attığı yöne doğru süzülmüş. Tabii, uluslararası Ermeni propagandası harekete geçip tezvirat yapabilir. Mesela diyebilir ki, “Oku atan şaşı değilse, tabii ki gözü baktığı yöne, geriye doğru süzük olacak. Ayrıca, Ermeni sanatkar kendilerine saldıran Orta Asya halklarını avda tasvir etmiş olabilir.”
Ermeniler, bu av kabartmasının sağ bitişiğindeki kabartmayı gösterip şöyle dahi diyebilirler: “Soldaki ok atan kabartma, avcılık-toplayıcılık aşamasındaki Orta Asya halklarını tasvir ediyor. Sağdaki üzüm, kuzu ve insan kompozisyonu ise artık yerleşik tarım aşamasına geçmiş Ermenileri.”
Uyanık olmalıyız
Diğer yandan, bu tezvirattan da öte, uluslararası faiz lobisi kadar habis bir lobi olan uluslararası Ermeni lobisinin başka bir yönden de vurabileceği hususunda ASİMDER’li arkadaşları uyarmak istiyorum. Ermeniler diyebilirler ki: “Peçenekler Karadeniz’in güneyinde değil kuzeyinde yaşarlardı. Bundan da önemlisi, madem bu kilise bir Türk kilisesidir, o zaman niye yazıları Ermeni alfabesi? Peçenekler Rünik, yani Göktürk alfabesi kullanmazlar mıydı?”
Buna karşı en kestirme olarak şunu diyebiliriz: “Ermeni yazısı diye bir şey yoktur. Çünkü nasıl Kürtler Türk’se, Ermeniler de Türk’tür, dolayısıyla yazıları da Göktürklerden kopyadır”. Ama çeşitli açılardan bu uygun düşmezse: “Aslında bu yazılar Rünik idi, ama 1915’te sözde Ermeniler geldi, bunları kazıdı, yerine kendi yazılarını koydu”.
Bu sonuncusu tutarlı da olur, çünkü Muş’ta Ermeni evi olduğu iddia edilen yapıların yıkılması geçenlerde gündeme geldiğinde, ASİMDER’li İrfan Ermiş açıklamıştı: “Kurtuluş Parkı’nda bir anıt bulunmaktadır. (…) O anıtın üzerindeki yazıları nasıl değiştirdiklerini (…) bilmekteyiz. (…) Şuan baktığınızda Kurtuluş Parkı’nda sadece 120 şehit çocuğun ismi yazılmaktadır” (Son Nokta gazetesi, Elazığ, 24.08.2013).
Eğer lobi bu konuda, “Ahtamar’da sadece Ermeni alfabesi değil, bir de tipik Ermeni mimarisi var” diye ısrar ederse, sesini benzettikten sonra kokusunu da benzetmek gerekir ilkesi uyarınca şunu söyleyebiliriz: “Nasıl Ermeni alfabesi Göktürklerden kopyaysa, Ermeni mimarisi de Selçuklulardan kopyadır. Bakın, Akdamar’ın külahı Mevlana Türbesi külahının aynısı. Zaten, Orta Asya’dan göç sırasında Türkler mimarlarını da yanlarında taşıyorlardı”. Tabii, burada bu iki anıtın yapım tarihleri (İS 921 ve İS 1358) bir miktar sorun çıkartabilir ama, ona da ASİMDER’li arkadaşlar bilimsel bir çözüm düşüneceklerdir.
İşimiz kolay değil
Bütün dünya Türkler güçlenecek diye korkup üstümüze geliyor. 2015 de yaklaşmakta. Devletimiz, Ermenilere karşı Azerbaycan’la elele hareket etmekte. Türkler de, ASİMDER’in 8 Eylül’de yapılacak ayin sırasında basmayı planladığı Ahtamar’a, Ermenilere soykırım falan yapmadığımızı tüm dünya artık anlasın diye bir İffet Anıtı dikmeli, cümle aleme de kemal-i iftiharla duyurmalıdır.
Yalnız, her iddiaya teker teker karşı çıkmak zahmetli olduğundan, total bir strateji izlenmesi sanırım daha isabetli olur. Ermenilerin bir ara uzaydan uğrayıp 1915’te tekrar uzaya döndükleri gerçeğinin arkasında durulmasını öneriyorum.