Baskın Oran

3/7 – Özür Kampanyası ve Hrant’ın cenazesi kapıları araladı | Radikal Yazı Dizisi

Ermeni Diasporasıyla 3 Gün (Radikal Yazı Dizisi 6-12 Temmuz 2009)

 

3/7 – Özür Kampanyası ve Hrant’ın cenazesi kapıları araladı (08-07-2009)

Ermeniler, Özür Kampanyası sonrası konuşmaya başladılar bizimle. Aslında bu tavır değişikliğini başlatan olay Özür Kampanyası değil, Ocak 2007’de Hrant’ın tabutu ardından 100 bin insanın yürümesi oldu

(Baskın Oran’ın konuşması devam ediyor) 15 Aralık sabahından itibaren ortalık cehenneme döndü. Protestocular özellikle iki noktaya çok sinirlenmişlerdi: ‘Büyük Felaket’ ve ‘Özür diliyorum’.

‘Büyük Felaket’e niye sinirlendiler? Çünkü Türkler bu terimi ‘Soykırım’ olarak okudular. Soykırım kelimesi Türk kamuoyu için tek bir anlama gelir: Nazilerin Yahudileri ortadan kaldırması. Duydukları anda çok öfkelenirler ve kulaklarını otomatik olarak tıkarlar. Artık bir şey dinletemezsiniz. Olay kilitlenir.

Oysa, Ermenice ‘Medz Yeğern’ teriminin tam çevirisi olan bu terim imzacılar tarafından özenle seçilmişti:
1) Soykırım kelimesinin kullanılmaması Türk kamuoyunun yabancılaşmasını önleyecekti,

2) Bu Ermenice terim Ermenilerin soykırım kelimesi 1944’te icat edilmeden önce 1915 için kullandıkları en yaygın terimdi. Böylece Ermenilerin acılarına mütevazı bir ilaç olacaktı. Ayrıca Erivan’daki anıtın da ismiydi.
İlginçtir: Daha önce de dediğim gibi, ulusalcı Türklerin yanı sıra kimi Ermeniler de tam ters bir simetrik nedenle Medz Yeğern’e çok sinirlendiler: Soykırım teriminden başka terim duymak istemiyorlardı. Bazıları, Özür Kampanyası’nın Soykırım terimini sulandırmak ve Ermeniler arasında kargaşa yaratmak için başlatıldığını söylediler. Bir başkaları, Medz Yeğern’i hayatlarında ilk defa duyduklarını bildirdiler. Hiç Ermenice bilmeyen Ermenilerdi bunlar; çoğu Amerikalı.

Dikkat ettiyseniz biraz önce “Erivan’daki anıtın adı” dedim. Özellikle ABR Başkanı Barack Obama, Medz Yeğern terimini kullandıktan sonra Erivan’daki anıtın ismi hakkında diasporada çok yanlış bilgiler yayılmakta. Bu terimi reddetmek bağlamında, anıtın adının ‘Soykırım Anıtı’ (Tzidzernagabert) olduğu söylenmekte.

Oysa bu, yine diaspora Ermenilerinin Ermenistan’ı ve Ermeniceyi pek bilmemesinden kaynaklanan ciddi bir yanılgı. Bir dilbilimci olan Mıhitaryan ilahiyatçı dostum Prof. Dr. Levon Boğos Zekiyan’dan da özenle tahkik ettim. Tzidzernagabert, anıtın değil, üstünde bulunduğu tepenin adı. Anlamı da: ‘Kırlangıç Kalesi’. Bert: Kale. Tzidzernagabert üstündeki bu anıtın gerçek ve resmi adı şöyle: ‘Medz Yegherni Hushardzan’ (Büyük Felaket Anıtı).
Belki hatırlayacaksınız, Papa 2001’de Erivan’ı ziyaretinde Medz Yeğern’i kullanınca Ermenistan’daki hiçbir Ermeni protesto etmeyi aklına getirmedi çünkü herkesin kullandığı buydu. Ermeni Patriği Karekin II, aynı terimi aynı gün Ermenice yaptığı konuşmada kullandı ve bu konuşma İngilizceye çevrildiğinde terimi ‘Büyük Felaket’ değil ‘Soykırım’ olarak çevirmek tercih edildi.

‘Özür diliyorum’a gelince. Hiçbir şüphe yok ki eğer Kampanya “Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyorum” deyip bıraksaydı ve “Onlardan özür diliyorum” diye bitirmeseydi 30 bin imzayı üçe katlamak işten bile değildi. Yaptığımız bütün nabız yoklamalarının gösterdiği budur. Fakat o zaman da, yukarıda anlattığım iki amaca ulaşılmamış olacaktı. Her şey bir arada olmuyor.

Protestoların ‘tez’leri ve ‘tema’ları

Eğer aldığımız ölüm tehditlerini, hakaretleri, Kampanya’yı sabote etmek için gönderilen ve teker teker temizlediğimiz 6 bin sahte imzayı ve sitemizin 9 kez çökmesine yol açan sayısız siber saldırıları bir kenara koyacak olursanız, bu protestolarda iki ‘büyük tez’ görülüyordu:

1) “Sizler mutlaka Ermeni kökenli olmalısınız!”
2) “Eğer değilseniz, söyleyin kaç para aldınız!” Yoruma gerek yok.

‘Tema’lara gelince, onları da şöyle özetleyebilirim:
– “Sen bizim adımıza nasıl özür dilersin!”. Adamların yazması var ama okuması yok. Metni okumamışlar.
– “Yapmadığım bir şey için niye özür dileyecekmişim?” Aynı hazin durum.
– “Kimse benim dedelerime Nazi diyemez!” Daha önce söylemiştim.
– “Özür dilemek Soykırım’ı kabul demektir. Arkasından da tazminat ve toprak talebi gelecektir”. Oysa, biraz sonra anlatacağım gibi, bu kelimenin hiçbir hukuksal sonucu yok. Ayrıca, insanlar gelip de tapu veya benzeri bir belge gösteriyorsa neden hakları verilmesin? Türk devletinin ABD’de lobi şirketlerine ödediği milyonlarca dolardan daha mı pahalıya gelecek?
– “Milli davayı ve dış politikamızı zayıflattınız!”. Tam tersine, Türkiye sonuçta güçlenmiş oldu. İnsanlar Türkiye’de Hrant’ın katillerinden başka insanların da yaşadığını öğrendi.
– “Olanlar Türkiye’nin değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun zamanındadır!”. Evet ama, Cumhuriyet de bütün bunları saklamak için kendini paraladı. Bizim itirazımız buna.
– “Onlar da bizi öldürdüler. Onlar da özür dilesinler!”. İçinizden birçoğu muhtemelen şu söyleyeceğimden hoşlanmayacak ama, Ermenilerin de Müslümanları öldürdüğü doğru. Ama Armenian Weekly’de uzun uzun anlattığım bu kadar önemli bir şeyi buraya sıkıştıramam; sorular sırasında nasıl olsa sorulacaktır, o zaman ayrıntısıyla anlatacağım. Burada şu kadarını söyleyeyim:

Ermeniler de Müslümanları iki dönemde öldürdü: Birincisi 1870’lerin sonunda başladı. Doğu Anadolu Ermenilerini Kürt ve Çerkes saldırılarından korumak isteyen Hınçak çeteleri Bulgar Modeli’ni taklit etmek için (bunları sorularda açacağım) Müslüman köylerine saldırdılar. İkinci dönem, 1915 sonrası intikam saldırılarıdır ve Türkiye’de esas tepkiyi yaratan da budur. Fakat bütün bunlar bir ülkedeki iki halkın birbirini kırmasıdır. 1915’in farkı ve fecaati şuradadır ki, devlet kendi vatandaşlarını kırmıştır. Affedilemez.

– “Aynı kötü koşullarda Balkanlardan atılan milyonlarca Müslüman için kim özür dileyecek?”. Tabii ki Balkanlı aydınlar. Ayrıca, 1912 Balkan felaketinden niye Ermeniler sorumlu olsunlar ki?
– “Bize bütün tavizleri verdirmiş oldunuz. Artık Ermeniler niye oturup bizimle konuşsun ki?” Tam tersine. Ermeniler asıl şimdi konuşmaya başladılar bizimle. Mesela, beni buraya davet ettiniz. Önceden eder miydiniz?

Sizler Ermeni olmaktan önce insansınız

Aslında bu tavır değişikliğini başlatan olay Özür Kampanyası değil, Ocak 2007’de Hrant’ın tabutu ardından 100 bin insanın yürümesi oldu. Çünkü sizler Ermeni olmaktan önce insansınız. İster istemez etkilendiniz. Arkasından sırayla şunları yaptınız:

* Ocak 2008: Paris’te Hrant’ı anma töreni yapıldı. Ben de davetliydim ve yaklaşık olarak burada söylediklerimi söyledim. Diaspora dikkatle dinledi ve hiçbir tatsızlık çıkmadı.
* Mayıs 2008: Yönetmen Serge Avedikian, ‘Aynı Sudan İçtik’ adlı bir film yaptı ve Hrant’a adadı.
* Temmuz 2008: Uzun bir mülakatım Taşnak organı Armenian Weekly’de çıktı. Orada, biraz önce sözünü ettiğim “Ermeniler de Müslümanları öldürdüler”i enine boyuna anlattım.
* Ekim 2008: Fransız tarihçileri “Siyasiler tarihçilerin işine karışmasın” diyen Blois Bildirisi’ni yayınladılar.
* Aralık 2008: Ermeni Soykırımı’nı cezalandıran yasanın Senato gündemine alınmayacağı açıklandı.
* 05 Ocak 2009: Jean Kehayan, ki kendisi aramızda, Özür Kampanyası’na teşekkür için Liberation’da ‘Türk Kardeşlerime Mektup’u yayınladı.
* 19 Ocak 2009: Siz Fransız Ermenileri bizim Kampanya’ya ‘Merci’ diye bildiri yayınladınız.
* 28 Ocak 2009: Avustralya Sydney’den Dr. Armen Gakavian, çeşitli dönemlerde öldürülen Müslümanlar için özür bildirisi yayınlama girişiminde bulundu. Ama teşebbüs halinde kaldı. Epey itiraza uğradı.
* 24 Nisan 2009: Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkissian yayınladığı mesajda bizim Kampanya’ya gönderme yaparak şöyle dedi: “Tarihsel adalet için mücadele eden ve bizim acılarımızı paylaşan Türk aydınlarını destekliyoruz”.

Türkiye’de sonuç ne oldu? Savcılık Özür Kampanyası’na soruşturma açmadı. Bir mahkeme soruşturma açılması için karar aldıysa da Adalet Bakanlığı önledi. Ama, Başbakan’dan tut Genelkurmay’a kadar, üniversite senatoları dahil, Kampanya’ya çok ciddi biçimde karşı çıktılar. Bunların yanı sıra çok sayıda internet sitesi açılarak ‘Özür Dilemiyorum!’ diye imza toplandı.
Şimdi, bu inkârcılığın sebeplerine girebiliriz.

Devlet ve halk katındaki inkârcılığın sebepleri

Bu konuyu iki başlık altında ele alacağım: 1) Kuşatılmışlık Psikolojisi, 2) İnkarcılığın tarihsel ve diğer nedenleri.
Ermenilerin tek bir derdi var: Soykırım kelimesini kabul ettirmek. Sebeplerine geleceğim.

Oysa Türklerin birden fazla derdi var: Kürt, İslam, Ermeni, Kıbrıs sorunları. Ermeni sorunu şiddet ve önem açısından Türklerin kafasında ancak üçüncü sırada gelir; sağlam tahlil yapacaksanız bunu bilmek lazım.

Niye birden fazla dert? Çünkü Türkler 1915’ten beri temel sorunlarına hiçbir zaman kalıcı çözümler aramadılar. Fransızların tabiriyle bu cesetleri dolaplara tıktılar. Şimdi bunlar Zombilere dönüştü ve hep birlikte dışarı uğruyorlar ve insanları fena korkutuyorlar. Biz buna Sevr Paranoyası diyoruz. Bu paranoyanın sloganlarını özetlersek:

– ‘Emperyalist ve Hıristiyan Batı bizi parçalayacak!’
– ‘İslamcılar kızlarımızın başını zorla örttürecek!’
– ‘Bütün bunlar demokrasi yüzünden; Ordu iktidara!’

Sonuç olarak, kabul etseler de etmeseler de bu korkular hem Kemalist seçkinler hem de halk arasında dolaşıyor.
Kemalist seçkinler bugünden korkuyorlar çünkü AB kuralları gelirse ayrıcalıklarını yitirecekler. Geçmişten korkuyorlar çünkü ellerindeki 1930’ların reçeteleri 2000’li yıllarda yaraları azdırmaktan başka işe yaramıyor.
Kitleler panikte çünkü küreselleşmenin getirdiği ortama uyum sağlamanın kolay olmadığı bir yana, zihinlerinin işletim sistemi hâlâ 1454-1839 arası resmen uygulanmış olan Millet Sistemi. Hâlâ Millet-i Hakime ideolojisinin kendilerine verdiği üstünlük hissi içindeler. Gayrimüslimleri ikinci sınıf sayan bu rahatlıktan yoksun kalmaktan korkuyorlar. Tabii, bir de, Ermeni malları üzerinde yaşayanlar rahatsız. Hem seçkinler hem kitleler için ileri sürülebilecek genel ve çok doğru bir teşhis ise şu:

– Ankara’nın batısında insanlar Ermeni meselesi hakkında bilgisizlik içinde, Ankara’nın doğusunda ise bu bilgisizliğin yerini dedelerin anlattığı kanlı Hınçak ve intikam öyküleri alıyor.

– Dahası, her ikisi için de, inanılması güç bir ‘eğitim’ boyutu var. Tek kelime yazmamış ama büyük hikmetler söylemiş olan Sakallı Celal’in tabiriyle, “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür”. Anladığım kadarıyla siz Ermeniler bunu pek bilmiyorsunuz, tekrar söylememe izin verin, doğru tahlil yapmak istiyorsanız öğrenmenizde yarar var: Türkiye halkı bu meseleyi bilmiyor. Veya, sizin bildiğinizin tersi biçimde biliyor. Gerçeği anlatınca da, inanmak istemiyor. Yaklaşık doksan yıllık bir ‘eğitim’in sonucu bu.
– Yalnız, çok dikkat, fotokopi gibi değil ama bu ‘eğitim’ sizin aranızda da var. Siz de Müslümanlara yapılan saldırılara inanmak istemiyorsunuz.

Gelelim, tarihsel ve diğer nedenlere.

1/7 – Özür kampanyası’ndan Fransa’da Ermeni günlerine (06-07-2009)
2/7 – Diasporanın diyalogla tanısmasını canlı yaşıyorum (07-07-2009)
3/7 – Özür Kampanyası ve Hrant’ın cenazesi kapıları araladı (08-07-2009)
4/7 – Ermeniler Türkiye sivil toplumuna güvenmeli (09-07-2009)
5/7 – Leylekian konusuyor: Evet sayin Oran dedeleriniz Nazi idi (10-07-2009)
6/7 – Beş sorudan dördü bana ama cevap süresi eşit dağıtılıyor (11-07-2009)
7/7 – Yüz küsur yıllık Türk-Ermeni didişmesi sonun başlangıcına geldi (12-07-2009)

Önceki Yazı
Sonraki Yazı