Tamam, ASALA yüzünden T.C. Dışişleri, Ermeni meselesinde hislerine kapılmaya müsait bir kurum. Ama son başlatılan fecaat, doğrudan hükümetin eseri. İki halk arasındaki düşmanlığı giderek azaltmanın tek çaresi sivil toplumun (NGO) önünü açmak iken, tam tersini yapmaya soyunduk: Türk ve Azeri GONGO’larının önünü açıyoruz. GONGO, yani sivil toplum görünümü altında, devletin / resmi ideolojinin askerliğini yapan dernekler.
Pazarlamanın kuralları
Özüne inildiğinde, olay basit: Türk-Azeri tezlerinin dünyaya pazarlanması. Yalnız, pazarlama bir bilimdir ve sanattır. Olmazsa-olmaz kuralları vardır:
1) Malın niteliği. Bol reklamla satacağın mal, belli bir kalitenin çok altında olamaz. Oysa malımız, kendi halkımızdan bir asırdır özenle sakladığımız Ermeni meselesini 1973’teki ilk cinayetle nihayet öğrenmeye başladığımızdan beri, hep aynı mal: “Biz onlara soykırım yapmadık, onlar bize yaptı.”
2) Pazarın ve alıcının niteliği. Nasıl Müslüman mahallesinde salyangoz satılmazsa, bunu da dünyaya satamazsın. Şimdi gireceğimiz ring, 1920’lerden beri Ermenilerin ringi; anca idman verirsin. Dünyanın hiçbir ülkesinde ‘Ermeni Meselesi’ denmiyor; ‘Ermeni Soykırımı’ deniyor. Ayrıca, şimdi diasporaya gideceğiz, “Biz size soykırım yapmadık. Gelin Türkiye’ye, ağırlayalım, kendiniz görün” diyeceğiz. Açtığımız toplu mezarlara da götürürüz herhalde.
3) Pazarlamacının niteliği. İşin ustası olmalı, diplomatça hareket etmeli, güler yüz göstermeli, müşteriye terslenmemeli, tatlı dil kullanmalı, inandırıcı olmalı. Bugün biraz bundan bahsedelim.
Kardeş Azerbaycan diplomatı
Ayranım bu, yarısı su. Biz bu 73 model çürümüş malı, bu GONGO’lar eliyle pazarlayacağız. Mesela, ‘diplomatik’ demişken, ortak çalışacağımız Azeri diplomatlardan başlayalım. ‘Azәrbaycan Rәspublikasının Sәfirliyi’ antetli kâğıda, Azeybaycan Büyükelçiliği’nden Basın Müşaviri Elsever Salmanov 10 Nisan 2012’de yazıyor:
“Yazılarınızı yıllardan beri takip etmekteyiz. Azerbaycan’a olan nefretiniz yazılarınızda bariz bir şekilde görülmektedir. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine dair kasıtlı bir şekilde düşmanlık oluşturma gayretleri; Azerbaycan’ı Türkiye toplumuna ‘kötü’ gösterme azmi düşüncelerinizin ve kimliğinizin birer habercisidir.”
TTK’dan profesörümüz
Aslında, sıradan bir basın müşavirine kızmamak lazım, bizim TTK Ermeni Masası Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek’in TV’de Garo Paylan’a söyledikleri varken: “Hrant Dink’i Taşnaklar öldürdü.” Ayrıca: “Sonunuz California’da biter.” (Bianet, 30.04.2012)
Prof. Çiçek bunları niye der? Çünkü, Dışişleri’nin başına bugüne kadar gelmiş en geniş ufuklu bakan olan Davutoğlu da şöyle diyor: “23 Nisan ile 24 Nisan’ın bizim için gün olarak bir özel farkı yok. 23 Nisan ulusal egemenlik bayramınızı da kutluyorum bu vesileyle. 24 Nisan’a bu derece önem atfetmeniz de doğru değil. Yarın da 25 Nisan, hayırlı olsun.” Davutoğlu ki, iki halkı barıştıracak protokollerin mimarı, kendisine istihza yakışmıyor. ‘Devlet aklı’, demek ki böyle bir şey: “23 Nisan’ı kutluyor, 24 Nisan için de ortak acıları paylaşıyorum” bile demiyor. Çünkü Başbakan’ı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin soykırım gerekçesiyle tutuklama kararı çıkaracağı Sudanlı El Beşir hakkında “Bir Müslüman soykırım yapamaz” dedi. (Vatan, 8 Kasım 2009)
İmamlar böyle olunca…
… cemaati tahayyül edin. Özellikle de, diasporamızdakini. Bunun orkestrasyonunu, ABD’den Kayaalp Büyükataman başkanlığındaki ‘Turkishforum / Dünya Türkleri Birliği’ yapıyor. Bu Pantürkçü site, Azeri sitelerinde dolaşan bir yazıyı alıp, benim nüfustaki gerçek adımın Baskın Oranyan olduğunu ilan etmiş (Vazken akıllarına gelmemiş), sonra da yaptığı daha gelişmiş ırk araştırmaları sonucu Arnavut kökenli olduğumu öğrenerek beni ‘aklamış’tı (bkz.18.02.2011 tarihli Agos yazım). Bu cemaatten bir biraderimiz yazıyor, adresi @yahoo.ca olduğuna göre muhtemelen Kanada’dan: “Sayin Baskin ORAN, Senin gibi cahil, vatan haini, okudugunu anlamayan, ulke dusmani ve yabanci ajanlari oldukca memlekete ve millete piclik yapmak son bulmayacaktir. Bana adam gibi cevap verirsen seninle kibarca yazisirim. Aksi takdirde birak o ulkenin vatandasligini, cek git ait oldugun ulkede ve toplumda konus.”
Uluslararası e-posta trafiğinde çok aktif bir hanım, grubuna yazıyor, bana da cc’liyor; mantık tutarlılığını izleyiniz: “Ermenistan’da yaşayanlara Ermenistanlı demek gerekirmiş! Peki, öyle diyelim. Bizim vatandaşlarımız olup da Ermeni kökenli olanlara ne denecek? Her zaman dendiği gibi, ‘Ermeni’ denecek, doğrusu bu. Onlar ‘Ermeni’ ama bizler Türk değil, ‘Türkiyeli’! ‘Ermeni’ denilecek, ırkçı olunmayacak ama ‘Türk’ denilirse, ırkçı olunacak?! Mantığa bakar mısınız?” Şöyle bitiriyor, büyük harflerle: “Ataları adına Türklerden özür dilemeli! Türk soykırımı yaptılar, bizlerden özür dilemeliler!”
Muhtemelen Fransa’da yaşayan bir diğerinden, yine kes-yapıştır ile: “Tecrih Osmanli toprakli icerisinde yapilmistir. Buna nakil dahi denilebilir. Istanbul, Izmir gibi illerde ermeniler huzur icerisinde yasarlarken o bölgede ki ermeniler neden nakil edildiler bunu düsünmek gerekir. Herhalde durduk yerde hadi sunlari gönderelim denmedi !” Bazı mesajların altında özdeyişler mevcut: “Vatan aşkı maya gibidir; sütü bozuk olanlarda tutmaz! Umut bütün enerjilerin kaynağıdır!”
Türkiye’nin 16 Nisan’da ilan ettiği 2015’e hazırlık stratejisinin enerji kaynağı, işte bu insan sermayemiz olacak. Bu sermayeden bin adedini, Azerbaycan’ın bayraklarını söktüğü Bakü Türk Şehitliği’nde yatan askerlerimizin toprağa düşmesini simgeleyen 15 Eylül’de anavatanda ağırlayıp seferberliği başlatacağız hayırlısıyla. Gazamız mübarek, yardımcımız Tanrı olsun, veleddalin amin…