Baskın Oran

2/3 – Vakıflar Yasası | Radikal Yazı Dizisi

Gayrimüslim Vakıfları (7-9/02/2008)

 

Vakıflar Yasası 2 (8/02/2008)

Şu anda TBMM’de bir Vakıflar Yasası tasarısı var. Bu tasarı daha önce TBMM’de kabul edilmiş fakat Kasım 2006’da Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edildiği için kadük (sonuçsuz) kalmıştı.

Veto gerekçesinin gayrimüslim vakıflarına ilişkin bölümlerinde, Sezer özetle şunları dile getirmişti (bkz.): “1982 Anayasası’nın Başlangıç bölümünde ‘hiçbir etkinliğin… Türk ulusal çıkarlarının… Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin… karşısında koruma göremeyeceği’ belirtilmektedir. Yeni yasa bu vakıfların Lozan’da olmayan ‘ekonomik ve siyasi güç’ elde etmesine yol açacaktır.”

Cumhurbaşkanı Sezer bu gerekçesinde ayrıca, Lozan’da hak sahibi azınlık olarak yalnızca Yahudi, Ermeni ve Rumları saymış ve dolayısıyla diğerlerini (Süryani, vd.) Lozan’a aykırı biçimde dışarıda bırakmıştır. Böylece, Türkiye’deki birçok insan gibi, Lozan’ın 38-44. maddelerinde sadece bu üç azınlığa hak getirilmediğini, Türkiye’deki tüm ‘gayrimüslimler’e getirildiğini göz ardı etmiş veya bunu bilmediğini göstermiştir. Zaten, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu da, 06 Şubat 2006 tarihli ‘Yabancı Gerçek ve Tüzel Kişiliklerin Türkiye Cumhuriyeti’nde Gayrimenkul Edinmeleri’ raporunda gayrimüslim vakıflarını ‘yabancı vakıflar’la aynı kategoride sınıflandıracaktır (Rapor için bkz. www.cankaya.gov.tr).

Yasa tasarısının çelişkileri

Cumhurbaşkanı Sezer’in gayrimüslim TC vatandaşlarını ‘yabancı’ ve dolayısıyla ‘tehlikeli’ olarak gören bir yaklaşımı benimsemesi üzerine 2007 seçimleri sonrasına kalan tasarının 2008’de aynen yasalaşacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Meclis Adalet Komisyonundan aynen geçmiştir. Bu nedenle, müstakbel yasayı, TESEV’in Aralık 2007’de Dilek Kurban’a hazırlattığı Rapor’dan yararlanarak inceleyebiliriz. (Bkz. www.tesev.org.tr)

1) Tasarı Md 5/1 şöyle demektedir: “Yeni vakıflar; Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyet gösterirler”. Oysa, bildiğimiz gibi, Medeni Kanun md.101/4 “belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz” dediği için gayrimüslimler yeni vakıf kuramayacaklardır. Bu kısıtlama AİHS md.11 ve TC Anayasası md. 33’le güvenceye alınmış örgütlenme özgürlüğünün ve Lozan md.40’ta sözü edilen “…kendi kurumlarını kurma, yönetme, denetleme” hakkının ihlalidir. Medeni Kanun md.101/4 ya kaldırılmalı, yahut maddeye “Uluslararası antlaşma hükümleri saklıdır” ibaresi eklenmelidir.

2) Tasarı Md. 7/2 şöyle demektedir:
“Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla, bu kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz”.
Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM), “artık hayır hizmeti yapmamaktadır” diye resen hükmederek, herhangi bir yargı kararına dayanmadan gayrimüslim vakıflarının yönetimine el koymaktadır. Bu uygulama Lozan md. 40’ın ve ayrıca Anayasa md. 90/5’in açık ihlalidir. Kaldı ki, bu el koyma, çoğu zaman vakıf seçimlerinin engellenmesi ve ondan sonra da vakıf seçimleri yapılmadı diye gerekçe ileri sürülmesine dayandırılmaktadır.

3) Tasarı Md. 25/1 şöyle demektedir: “Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla… uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler…” Bu, açık bir ayrımcılık örneğidir çünkü daha önce de belirtildiği gibi gayrimüslim vakıflarının vakıf senedi olmadığı bilinen bir husustur (zaten, 1936 uygulaması da tamamen buna dayanmıştır).

4) Tasarı Geçici Md. 7 şöyle demektedir: “Cemaat vakıflarının; 1936 Beyannamelerinde kayıtlı olup, halen tasarruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar, 1936 Beyannamesi’nden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle halen; Hazine veya Genel Müdürlük ya da vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on sekiz ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclis’in olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescilleri yapılır.”

Bu madde, azınlık vakıflarının bugüne kadar çeşitli nedenlerle ellerinden hukuk dışı olarak alınmış taşınmazların bazılarının bazı koşullarla iadesini öngörmektedir. Fakat önemli yanlışlık ve eksiklikleri vardır: Bir defa; maddenin (a) bendindeki ‘halen tasarruflarında bulunan’ ifadesi çok sorunludur. Bu vakıfların 1936 Beyannamelerinde kayıtlı olmasına rağmen 1960’ların ortasından itibaren hukuk dışı yargı kararlarıyla ellerinden alınan taşınmazlar tabii ki artık ‘tasarruflarında’ değildir. Bu madde bunların iadesine hiçbir biçimde olanak vermez ve mevcut durumdan da geri gitmek anlamındadır. Hukukun gereği olarak, haksız yere alınmış bu taşınmazların VGM veya Hazine’den alınarak iadesi, üçüncü şahıslara satılmış ise de tazmini şarttır.

‘Mal edinememe’ gerekçesi

İkincisi; maddenin (b) bendindeki ‘mal edinememe gerekçesiyle’ ifadesi çok sorunludur. Burada iade edilmesi söz konusu olan taşınmazlar, vakıfların 1936’dan sonra çeşitli yollarla edindikleri ve Yargıtay’ın 1974 kararı üzerine Hazine, VGM veya vasiyet edenlere/bağışlayanlara geçenlerin sadece bir kısmıdır. Dilek Kurban’ın hazırladığı TESEV raporu, başka gerekçeler ve usullerle vakıfların ellerinden alınan taşınmazları şöyle sınıflandırmaktadır: 1) Cemaat vakfı adına kayıtlı olup mahkeme kararıyla alınıp yeniden eski malik adına kaydedilmiş olan taşınmazlar; 2) Bu taşınmazların, eski malikin de gaip olması nedeniyle on yıl kayyum tarafından idare edildikten sonra Hazine veya VGM adına kaydedilmiş olanları; 3) Vakıf adına kayıtlı olup mahkeme kararıyla Hazine veya VGM adına kaydedilmiş olan taşınmazlar; 4) Vakfa vasiyet edilmiş olup, mahkeme kararıyla vasiyetlerinin iptaline karar verilen taşınmazlar; 5) Vakfın elinden alınıp üçüncü kişiler adına tescil edilen taşınmazlar; 6) Lozan’da hak sahibi olmalarına rağmen yasalar önünde tanınmayan ve ‘tüzelkişilikleri olmadığı’ ileri sürülerek zaptedilen Katolik ve Süryani cemaatlerine ait mallar. Örneğin, Rum cemaatine ait olan ve Fener Patrikhanesinin tüzelkişiliği olmadığı gerekçesiyle zaptedilen Büyükada Yetimhanesi. Hukuk dışı uygulamalarla el konulan bütün bu taşınmazların iadesine yönelik herhangi bir düzenleme yasa tasarısında yoktur.

AİHM’den kaçınılmaz tazminatlar

Bu durumda, 1936 Beyannamesi’nde bulunan fakat maliki sorunlu olan mallar konusundaki çözüm, gidilebildiği oranda, Strasbourg’daki AİHM’ye gitmeye kalmaktadır. Yani, farklı dinden TC vatandaşlarının hakkını korumak Türkiye’de mümkün olmadığı için uluslararası bir mahkemeye kalmaktadır. Örneğin, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın 1952 ve 1958 yıllarında aldığı tapu 1996’da mahkeme kararıyla iptal edilmiş ve taşınmaza Hazine tarafından el konulmuştur. Vakıf sonuç alamayınca 1997’de AİHM’ye gitmiş ve mülkiyet hakkının ihlalinden 910 bin avro tazminat almaya hak kazanmıştır (Milliyet, 10.01.2007). Bu hükümlerin zincirleme olarak çıkması ve Türkiye’nin sürekli tazminat ödeyip ayrıca prestij kaybetmesi kaçınılmaz görünmektedir.

1/3 – Vakıflar Yasası 1 (7/02/2008)
2/3 – Vakıflar Yasası 2 (8/02/2008)
3/3 – Azınlıklardan alınıp sermaye biriktirildi (9/02/2008)

Önceki Yazı
Sonraki Yazı