Baskın Oran

1915: Yapan ve Savunan farkı

1915 Tehciri konusunda Türk resmî tezinin şu andaki başlıca temsilcisi, TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun 30 Mayıs 2005 tarihli The New Anatolian’a (s.4) verdiği mülakatta Nursun Erel soruyor: “Çoğu korunmasız kadın ve çocuk olduklarından, tehcir edilenlerin bile bile ölüme gönderildiği iddiasına ne diyorsunuz?” Prof. Halaçoğlu:

“Bunu söyleyenler bir şey bilmeden, sadece kendi duygularına göre yorum yaparak söylüyorlar. Nereden muhtemeldi? Osmanlı tehcir sırasında yiyeceklerini içeceklerini tahsis ediyor, gittikleri yerde onlara ziraat alanları tahsis ediyor, araba tahsis ediyor, gittikleri yerde esnafa sanat erbabına alet edevat veriyor, kendi teçhizatını veriyor. Bütün bunları planlamış bir devlet öleceklerini nereden bilsin?” (bundan sonra, Kızılhaç’a da izin verildiğini söylüyor)

***

Anılar, genellikle anı yazarının savunmasıdır; onun için kaynak olarak epey kuşkuyla kullanılırlar. Ama anı yazarı bazen açık konuşur. Bakalım, İttihat-Terakki triumvirliğinin (üçlü yönetiminin) ikinci adamı, 1915’in başlıca sorumlusu, Dahiliye Nazırı Talât Bey 1915 hakkında ne diyor (Talât Paşa’nın Anıları, haz.Alpay Kabacalı, İstanbul, T.İş Bankası Yayınları, 2000):

“Ben bu kanunun tamamıyla uygulanmasına karşıydım. Jandarmalar tamamen, polisler ise kısmen ordu hizmetine alınmış ve yerlerine milisler konulmuştu. Göçün bu yollarla yapılması durumunda çok çirkin sonuçlar elde edileceğini biliyordum. Dolayısıyla, geleceği düşünerek, bu kanunun uygulanmamasında ısrar ettim ve yürürlüğe girmesini geciktirmeyi de başardım” (s.67).

“Ordu, göç ettirme kanununun uygulanmasında yeniden ısrar etti. Ben yine karşı çıktım (…) Bu görüşmeler sırasında meslektaşlarımdan bazıları beni duygusuzluk ve vatana bağlı olmamakla suçlayacak kadar ileri gittiler” (s.68).

“Mebusların verdiği bilgiler cidden feci idi. Birçok geceler uyku uyuyamadım (…) Gerek göç ettirmeler, gerek isyan yüzünden Ermeniler çok kayıp vermişlerdir. Bunu itiraf etmek gerekir (bundan sonra, Müslümanların da öldürüldüğünü söylüyor). Esas olarak askerî bir önlemden başka bir şey olmayan göç ettirme, vicdansız ve karaktersiz insanların elinde bir facia şeklini almıştır. Amacım bu hareketlerin çirkinliğini gizlemek değildir” (s.77) (bundan sonra, bunlardan dolayı hükümeti ve İttihat-Terakki’yi suçlamanın haksızlık olduğunu söylüyor).

“Ben, gönderilmeleri sırasında Ermenilere yapılan işlemleri tamamıyla itiraf ve olayları oldukları gibi aktarma cesaretini gösterdim” (s.78) (bundan sonra, Ermenilerin Müslümanları katlettiğini de karşı tarafın itiraf etmesini istiyor).

Demek ki 1915’in yaratıcısı, eserini, hiç de 2005’deki savunanlar gibi savunmuyor.

***

Bir de, İttihat-Terakki triumvirliğinin üçüncü adamı Cemal Paşa’yı dinleyelim (Cemal Paşa, Hatıralar, yayına haz. Alpay Kabacalı, İstanbul, T.İş Bankası, 2001):

“Fakat başka ordular mıntıkasında göçmenlere karşı yapılan tecavüzlerin benim ordu mıntıkamda da yapılmasına katiyen tahammül edemeyeceğimden, bu konuda gayet şiddetli emirler vermeyi kendim için bir zorunluluk saydım” (s.421) (bundan sonra, “Ermenilerin cidden acınacak bir sefaletle bütün yol boylarına yayılmış bulunduklarını haber aldığımdan…” diye devam ediyor).

Cemal Paşa, bütün bunların neden yapıldığı konusunda şöyle diyor:  “Zannediyorum ki, umumi tehcir gibi pek şiddetli ve bütün dünya uygarlığının ilgileneceği bir karar alabilmek için arkadaşlarım pek büyük sebepler ve belgeler elde etmişlerdi. Bu bilgiyi, kendilerinin yayınlarından, pek yakın bir zamanda anlayarak şüphe ve meraktan kurtulacağımıza inanıyorum (…) 1915 tehciri esnasında yapıldığını duyduğum cinayetler cidden nefret uyandıracak şeylerdir” (s.423).

Bu “pek büyük sebepler ve belgeler”i halen beklemekteyiz. Beklerken de; “şüphe ve merak”ımızı kraldan çok kralcı, papadan çok papacı yorumlarla gideriyoruz ve elalemi kendimize güldürüyoruz. Yabancıların Talât ve Cemal paşaları okumadığını mı sanıyorsunuz?

İyi hafta sonları efendim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı