Baskın Oran

1838

Televizyonun altından bir haber kuşağı geçiyor:

“Gümrük Birliğine girişimizin havai fişeklerle kutlanması sırasında facia! Yaralananlar hastaneye kaldırıldı! Az sonra…”

Ne kutlaması ayol? Kutlama yapacak birileri varsa, o da Avrupalılar! Yoksa, bunca ayıbımızla bizi Gümrük Birliğine alırlar mıydı sanıyorsunuz? Bütün Kürtleri teker teker kesseydik, yine alacaklardı.

Daha önce yazmış mıydım? Ben bu konuda bir buçuk yıl kadar önce uyandım. Şöyle:

Ankara’da bir resim sergisinin açılış kokteylindeyiz. Avrupa Birliği ülkelerinden birinin büyükelçisine rastladım. Normalde selamlaşır, en fazlasından kısa bir hal hatır sorar, geçeriz. Büyükelçi bu sefer beni bir kenara çekti, en az çeyrek saat konsomasyona aldı, Gümrük Birliğinin Türkiye için ne kadar avantajlı olduğunu anlattı durup dururken.

Gözlerimin açılışı bu olayladır.

İktisatçılar, Gümrük Birliğinin gerçekleşmesi üzerine Türkiye’nin 7 kalem malda, Avrupa Birliğinin ise 30 küsur malda avantaj sağlayacağını söylüyorlar. İktisatçı değilim, pek anlamam.

Ama siyasal tarihten biraz anlarım.

1838 yılında, Osmanlılar İngiltere’yle bir ticaret anlaşması imzalamış, gelişmiş İngiliz ekonomisine  gümrüklerini ardına kadar açmışlardı. Aynen şimdi bizim yaptığımız gibi.

Bunun sonucu, Osmanlı’da sanayi başlangıcı namına ne kadar el sanatı, manifaktür, tezgah vs. varsa, batmıştı

1838 yılındaki Osmanlı halkının pek bişey düşündüğünü, bişeyden haberi olduğunu sanmıyorum. Aynen bugünkü gibi. Ama, acaba anlaşmayı yapan yöneticileri imzayı atarken neler düşündüler, o aklıma geliyor, onu merak ediyorum.

O zamanlar seçim falan olmadığından, herhalde Misiz Çiller gibi erken seçimlerin on gün öncesine getirip seçim kampanyasında kullanmayı düşünmediler.

Ama, (tabii İngilizlerden yüklü birer rüşvet almamışlarsa) Lale Devrinden (1718-30) beri devam eden Batı hayranlığı sonucu, İmparatorluğun ancak böyle gelişeceğini düşündüler herhalde. Aynen şimdi olduğu gibi.

Nitekim, hemen ertesi yıl, 1839’da Gülhane’de Tanzimat Fermanı ilan edildi. Avrupa’nın baskısıyla insan, vatandaş ve azınlık hakları getirilmeye çalışıldı. Sanayi çağına yetişememiş olmanın yarattığı toplumsal, ekonomik, idari ve adli sorunlara çözüm arandı. 1856’da yayımlanan Islahat Fermanı bu arayışı biraz daha ileri götürmeye çalıştı. Bu gelişmeler 1876’daki Birinci, 1908’deki İkinci Meşrutiyet’e gidip dayanacaktır.

Bugün, biraz iktisat bilenler Gümrük Birliğinin Türkiye ekonomisi üzerinde en azından başlarda yapacağı yıkıcı etkiyi yazıyorlar.

Hele, (kusura bakmayın) boktan bir seçim kampanyasında kullanmak uğruna olayın bu kadar aceleye getirilmesinin, Türkiye’nin pazarlık gücünü tamamen elinden aldığını, aynen semt pazarında “Kardeşim, senin bu domatesini mutlaka almak istiyorum” diyenin kazıklanması gibi Türkiye’nin de tazminatsız bodoslama girerek nasıl kazıklandığını üçüncü sınıf politikacılar bile söyleyip duruyorlar.

Elimizde teselli olarak ne var, diye düşünüyorum.

Gümrük Birliğine girince Türkiye’de devletin insan, vatandaş ve azınlık hakları konusunda daha dikkatli hareket etmek zorunda kalacağı var.

1838’den sonra olduğu gibi…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı